5 Kasım 2010 Cuma

Avrasya Maratonu, 15K

Bu yarış için 2 ay önceden kaydımı yaptırıyorum, uçak biletimi de aynı gün alıyorum. Tek yapmadığım yarış için hazırlanmak oluyor ki onu da yapmadığımı ancak yarıştan sonra fark edeceğim.

İzmir’den ayrılmadan önce yarıştan daha çok gerilmeme sebep olan şeyler var. İstanbul’u hiç bilmiyorum, kalacak yer bulamıyorum. Yarış günü bir çok yol trafiğe kapanacağından taksiden inip, bir arkadaşımın önce ki yıl yaptığı gibi, start alanına kadar koşmak zorunda kalacağımdan korkuyorum. Zira bünyem 5k nın ardından 15k lık yarışı kaldırmayabilirL

Yarış gününe 1 hafta kala Avrupa yakasında bir otelde kalıp taksimden ücretsiz kalkacak olan otobüslere binerek start alanına gitmeyi düşünüyorum ama bütün oteller dolu. Üsküdar’da oturan arkadaşımda kalmaya karar veriyorum, start alanına en yakın o oturuyor. Tek sorun ertesi gün o işe gideceğinden ve benim yollar açılıncaya kadar eve dönme şansım olmayacağından çantamı ne yapacağım. Eşya otobüslerini nerde bulacağımdan, hatta bulup bulamayacağımdan ve ne kadar güvenli olacağından emin değilim.

Hala nasıl organize olacağıma karar verememiş bir şekilde cumartesi sabah göğüs numaramı, yarış t-shirtümü ve çipimi almak üzere feshanede ki fuar alanına varıyorum. Fuarda verdikleri çanta nihai kararı vermem için bana çok yardımcı oluyor. O akşam ve yarış günü işime yaramayacak olan tüm eşyamı cüzdan dahil sırt çantama doldurup ertesi gün yarış bitiminde buluşacağım arkadaşıma emanet ediyorum. Organizasyonun verdiği küçük çantada yarışta giyeceğim kıyafet var sadece. Zaten eşya otobüslerine de bu çantanın haricinde bir şey vermeyin diyorlar.

Akşam yanında kalacağım arkadaşımla eve girmeden önce köşede ki taksi durağına uğrayıp sabah için konuşmak istiyorum. Taksici yarış sebebiyle yolların kapanacağını sahil yolunun beylerbeyi ayağına kadar kitlenmiş olacağını söyleyerek korkularımı doğruluyor. Nakkaş tepeden Altunizade ayağına kadar git oradan yürürsün diye öneriyor. Demesi kolay da hem yollar hem de organizasyon hakkında hiçbir şey bilmeyen biri olarak kafamı başka sorular kurcalamaya başlıyor: ya altunizade den beylerbeyi ayağı sandığım kadar yakın değilse ve start alanına zamanında ulaşamazsam, ya boğaz köprüsü üzerinden yürümeme izin vermezlerse ve ben kargacık burgacık yollarda kayboluverirsem? daha da kötüsü yolları bilmediğimden start alanı yerine kendimi Karadeniz sahillerinde ya da Pendik'te bulursam? Hıh! Alice harikalar diyarında…

Gece 12 gibi yatıyorum, kısa bir süre sonra şimşeklerin ışığı ortalığı aydınlatıyor, ardından gürültüsü duyuluyor. Her gök gürültüsünde yorganıma sarılıyorum. Saatlerce sürecek bir yağmur başlıyor. Duyduğum şangırtılardan bir yerlerde camların kırıldığını anlıyorum. Ertesi günün planlarını tekrar gözden geçiriyorum. Bu yağmurda fazla ıslanmamak için düşündüğümden daha mı geç çıkmalıyım yoksa yollar kilitlenmeden yarış alanına varmak için daha mı erken çıkmalıyım?

Pek uyudum diyemem, ama planladığımdan çok daha erken yine de dinç kalkıyorum. Taksi durağında 3 araç var ama şoförlerin hiç biri ortada yok. Yoldan geçen bir taksiye atlıyorum, gideceğim yere beni 5 dakikada ulaştırıyor. Harika! 9da başlayacak yarış için saat 7,30 de start alanındayımJ Yine de kalabalık, ilk iş eşya otobüslerini soruyorum. Bulunduğum yer maratoncularınmış beni karşı tarafa gönderiyorlar. Orada her gördüğüm otobsün ardında bir aşağı bir yukarı yürümekten bıkınca çantası elinde olmayan birilerine eşya otobüslerini soruyorum. Hiç gerek yoktu ama otobüslere kadar bana eşlik ediyorlar. Allahım n’aptım ben diye düşünürken 10 dakikalık sohbetin ardından ortadan kayboluyorlar ancak sevincim uzun sürmüyor. Yarışın başlamasına yarım saat kala onlardan biri beni buluyor "beraber koşarız değil mi?" diyor. "hımm ama ben yavaş koşuyorum" diye zayıf bir sesle itiraz edecek oluyorum ama o benden daha inat çıkıyor. Yanımda bir erkek koşarsa onun temposuna uyacağımı düşünerek teselli buluyorum. 12.km lerde geçen yıl ki derecesinin 84 dakika olduğunu öğreniyorum ne var ki British 10K London Run daki dereceme bakarak 15k yarış derecemin de 82-83 dakika olacağını umuyordum.

O yarış bana şunları öğretti: ne kadar dayanıklı olursan ol speedwork yapmadan hızı arttırmak mümkün görünmüyor. Uzun mesafe koşularda bir süre sonra insan konsantrasyonunu kaybediyor ve düşüncelere dalıyor. (tabi bu durum Haile Gebrselassie için geçerli değildir) O zamanlarda etrafta ki insanların hızına uyum sağlıyorsun ve bu da yavaşlamaya sebep oluyor.

Beni çok tedirgin eden boğaz köprüsünün bitiminden başlayan dik ve uzun rampa ne o kadar dik ne de o kadar uzunmuş. Burada rampada tükenmemek için hızımı oldukça düşürüyorum ki hiç gerek yokmuş, mecidiyeköye dönen ayrımla birlikte yokuş aşağı inmeye başlıyoruz. Yokuş aşağı koşarken mideme yarışı bitiremeyeceğimi düşündüren bir ağrı giriyor. Bu acı beni yokuş aşağı çok yavaşlatıyor, neyse ki yokuşla birlikte o da aniden yok oluyor.

1 yıl öncesine kadar sabahları 20 dakika jogging yapmakla yetinen bir insan olarak neyin gazına gelmiş olabilirim ki şu anda 1,5saat sürecek bir yarışın içindeyim? Haliçi geçerken bu yarışta ne işim olduğunu, neden koştuğumu soruyorum kendime. Hiç de hızlı koşmamama rağmen o kadar yorgunum ki yaptığım iş için hiç bir mantıklı açıklama bulamıyorum. O anda yani haliçin tepesinde, 15 gün sonra mart ayında ki runtalya yarı maratonu için kayıt yaptıracağımı bilmeden, bunun son yarışım olmasına karar veriyor ve İzmir’e döner dönmez doğa yürüyüşlerine başlamayı planlıyorum.

Sonunda Gülhane parkındayım, yarış bitiyor olmalı, etrafımda 8-10 kişi, muhabbet ede ede aynı tempoyla ilerliyoruz. Gülhane parkı girişinden hemen önce başlayan rampa parkın içinde, bitiminde ve finish çizgisinin hemen öncesinde inişli çıkışlı devam ediyor ama dedikleri gibi insanı tüketen, bitiren 2km boyunca devam eden bir rampa yok. Uzun bir rampa için sakladığım enerjimi son 200mt de sprint yaparak harcıyorum.

Yarış boyunca sohbetiyle bana eşlik eden arkadaşla finish çizgisine aynı anda ulaşıyoruz. 85 dakikalık derecemiz kadınlarda beni 55. yaparken onu erkeklerde 635. yapıyor. Yarış bitse de sorun yakamı bırakmıyor. Yarış sonunda bitiren herkese içinde katılım madalyası, muz, çikolata, yarış tshirt ünün olduğu bir torba veriyorlar. Fark ediyorum ki herkesin elinde torbası var, benim yok! ya torbayı ya da otobüsleri bulurum umudu ile yolun sonuna kadar gidiyorum. İkisini de bulamadan geri dönüyorum. Biri beni torba için finish çizgisinin ilerisinde bir yere gönderiyor. 10 dakika kadar yürüyüp bulamadan geri dönüyorum. Bu sefer yarışın bittiği yerde dağıtıyorlar deniyor. Görevliler orada set kurmuş, kalabalık finish çizgisini tıkamasın diye bu alandan çıkın diyorlar. 2 metre önümde dağıtılan torbaları görebiliyorum ve 5-10 dakikalık çırpınma sonucunda ben de bir tane edinebiliyorum. Neden bu kadar zor??????

Hiç yarış psikolojisine giremeyen ben yarış bitip de insanların hırsını görünce keşke kendimi biraz zorlasaydım demeye başlıyorum. Yine de mutluyum, yürüyerek deniz kenarına indiğimde hala yarışa devam eden maratoncuları görüyoruz. Haliçin tepesinde aldığım kararları unutarak 2 sene içinde maraton koşmaya karar veriyorumJ

1 yorum:

  1. Benim de bu sene ilk olucak 15K. 3 aylık bi hazırlanma süreci olucak önümde. Sen yine katılıcak mısın?

    YanıtlaSil