Bayram tatili uzun olacak. Tatilin ilk iki gününü koşu antrenmanları sebebiyle ara verdiğim bisiklet turlarına ayırıyorum. Grup ile saat 9.00 da buluşacağım ama ben sabahın 7.00 sinde uyanıyor, bu saatte ne işin var ayakta diye söylene söylene kalkıyorum yataktan. Kendimi oyalamak konusunda o kadar yaratıcıyım ki zamanında evden çıkamıyor, balkonda ıslak saçlarımı tararken bisiklet yolunda grubu görüyorum. Sonra ki 10 dakikayı, nasıl hazırlandığımı hatırlamıyorum. Ana yoldan basarken bir kamyon datdatlıyor bana. Eliyle önde ki bisikletçilerin gittiği yönü işaret ediyor, eksik olmasın. Hepsi ezecek değil ya, kimi insan bunların...
Kent hastanesinde yakalıyorum bizimkileri, ilk mola Ulukent girişinde. Her zaman ki gibi simitle kahvaltı yapmak yerine elmayı tercih ediyorum, Emiraleme vardığımızda karnım tok olmasın diye. Kimi kandırıyoruym ki ben? En son ne zaman bir elmayla yarım gün geçirebildim? Öğlen bile olmadan açım diye mızıklamaya başlıyorum. Köy yerinde şambalici, bisikletle cam arabanın etrafında dolanıyorum, yan gözle bakıyorum. Biri gık dese alıcam ama kimse oralı olmayınca ben de geri duruyorum. Sonunda paket yaptırmaya karar veriyorum:) Hıh, Paketmiş! adam daha kağıtları bölerken ben şambaliyi mideye indiriyorum "yok yok gitmez bu bisiklette, akar şerbeti" diye diye, doyarsam öğlen yemek yemeyiveririm tesellisiyle. Sokak şambalisi... çok şekerli, çok sert, muhtemelen çok da pis: nefis!
Emiralemin sulu yemek yapan yegane restoranında, yarım saat önce yediğim şambaliyi midem unutmadan sofraya kuruluyor, sanki günlerdir açlık çekiyormuşum gibi herkes ne isterse aynısından ben de istiyorum. Orta halli bir mide spazmından sonra İzmir'e doğru yola çıkıyoruz. Kaklıça gelmeden 200mt önce 3 yol ayrımında grup tamamlansın diye bekleniyor. Herkes yola tek sıra dizilmiş ama Figen her zaman ki vurdum duymazlığı ile tam olarak kavşağın merkezinde. Buraya kadar sorun yok. Karşıdan traktör geliyor, hareket yok. Traktör Figen'in 2mt dibinde korna çalıyor, Figen biskletini hafifçe yana eğiyor, geçsin diye. Adam bakıyor ki çare yok, iki teker tarlada sıyrılıyor bu kabustan. Ben traktör şöförüne empati yapıp kızsam mı, kendimi kendi halime bırakıp kahkahalarla gülsem mi bilemeden Günay Beyin fırçası Figen için geliyor. Bu vurdum duymazlık hali kendine güvenden mi? 2 ay öncesine kadar düz yolda bisikletten düşen biri için bu derece güvenden söz edilebilir mi?
2 kadın 6 kişi, köye girmeden Karşıyakaya devam etmek üzere gruptan ayrılıyoruz. Kaklıç yolunda iki sıra ilerlerken karşıdan gelen arabayı sollayan BMC kamyoneti görünce tek sıra oluyoruz hızımızı kesmeden. Umduğumuz gibi olmuyor, aracı sollamak üzere bizim şeride geçen BMC kamyonet orta yerde yolumuzu keserek duruveriyor. İlk birkaç kişi domino taşları gibi birbirinin üstüne yığılıyor. Arkadaki bir kaç kişi ise elini kaldırıp ne oluyor mahiyetinde işaret yapıyor. Biz hata onda diyoruz, o da bizde sanıyor olacak ki hesap sormak üzere yolun orta yerinde duruyor. Ben en önde ki domino taşlarından biriyim. Kavga çıkacağını anlayınca yardımcı kuvvet olarak bisikleti geri çeviriyorum. Sadece 50-60mt uzağındayım hadisenin. Bizim biskletçiler sayıca fazla ama şeklen yetersiz. Yeterince hızlanıp bisikletle adama dalarsam, o orasını burasını tutarken bizimkiler iki yumruk sallar, avantaj elde ederiz diye düşünüyorum. Manzaranın hiç de beklediğim gibi olmadığını fark etmem son hız giderken biraz zaman alıyor.
Kavga hali yok, bizim 4 erkek bisikletten inmiş kıpırtısız duruyor. Şu yerli dizi fragmanlarında her oyuncu farklı bir poz alır, o pozda donar ve aynı noktaya sabit bakar ya, aynen öyle. Bir kaç saniye içinde (daha kısa da olabilir) önce adamı görüyorum bizimkilere doğru yalpalayan, ardından elinde salladığı kasap bıçağını. Bizimkilerin neden durduğunu, yok hayır donduğunu anlıyorum. Adamın, katil bebek Chuckynin kileri andıran deli deli dönen gözlerine bakarak o bıçağı birine saplamasının an meselesi olduğunu da...
Kent hastanesinde yakalıyorum bizimkileri, ilk mola Ulukent girişinde. Her zaman ki gibi simitle kahvaltı yapmak yerine elmayı tercih ediyorum, Emiraleme vardığımızda karnım tok olmasın diye. Kimi kandırıyoruym ki ben? En son ne zaman bir elmayla yarım gün geçirebildim? Öğlen bile olmadan açım diye mızıklamaya başlıyorum. Köy yerinde şambalici, bisikletle cam arabanın etrafında dolanıyorum, yan gözle bakıyorum. Biri gık dese alıcam ama kimse oralı olmayınca ben de geri duruyorum. Sonunda paket yaptırmaya karar veriyorum:) Hıh, Paketmiş! adam daha kağıtları bölerken ben şambaliyi mideye indiriyorum "yok yok gitmez bu bisiklette, akar şerbeti" diye diye, doyarsam öğlen yemek yemeyiveririm tesellisiyle. Sokak şambalisi... çok şekerli, çok sert, muhtemelen çok da pis: nefis!
Emiralemin sulu yemek yapan yegane restoranında, yarım saat önce yediğim şambaliyi midem unutmadan sofraya kuruluyor, sanki günlerdir açlık çekiyormuşum gibi herkes ne isterse aynısından ben de istiyorum. Orta halli bir mide spazmından sonra İzmir'e doğru yola çıkıyoruz. Kaklıça gelmeden 200mt önce 3 yol ayrımında grup tamamlansın diye bekleniyor. Herkes yola tek sıra dizilmiş ama Figen her zaman ki vurdum duymazlığı ile tam olarak kavşağın merkezinde. Buraya kadar sorun yok. Karşıdan traktör geliyor, hareket yok. Traktör Figen'in 2mt dibinde korna çalıyor, Figen biskletini hafifçe yana eğiyor, geçsin diye. Adam bakıyor ki çare yok, iki teker tarlada sıyrılıyor bu kabustan. Ben traktör şöförüne empati yapıp kızsam mı, kendimi kendi halime bırakıp kahkahalarla gülsem mi bilemeden Günay Beyin fırçası Figen için geliyor. Bu vurdum duymazlık hali kendine güvenden mi? 2 ay öncesine kadar düz yolda bisikletten düşen biri için bu derece güvenden söz edilebilir mi?
2 kadın 6 kişi, köye girmeden Karşıyakaya devam etmek üzere gruptan ayrılıyoruz. Kaklıç yolunda iki sıra ilerlerken karşıdan gelen arabayı sollayan BMC kamyoneti görünce tek sıra oluyoruz hızımızı kesmeden. Umduğumuz gibi olmuyor, aracı sollamak üzere bizim şeride geçen BMC kamyonet orta yerde yolumuzu keserek duruveriyor. İlk birkaç kişi domino taşları gibi birbirinin üstüne yığılıyor. Arkadaki bir kaç kişi ise elini kaldırıp ne oluyor mahiyetinde işaret yapıyor. Biz hata onda diyoruz, o da bizde sanıyor olacak ki hesap sormak üzere yolun orta yerinde duruyor. Ben en önde ki domino taşlarından biriyim. Kavga çıkacağını anlayınca yardımcı kuvvet olarak bisikleti geri çeviriyorum. Sadece 50-60mt uzağındayım hadisenin. Bizim biskletçiler sayıca fazla ama şeklen yetersiz. Yeterince hızlanıp bisikletle adama dalarsam, o orasını burasını tutarken bizimkiler iki yumruk sallar, avantaj elde ederiz diye düşünüyorum. Manzaranın hiç de beklediğim gibi olmadığını fark etmem son hız giderken biraz zaman alıyor.
Kavga hali yok, bizim 4 erkek bisikletten inmiş kıpırtısız duruyor. Şu yerli dizi fragmanlarında her oyuncu farklı bir poz alır, o pozda donar ve aynı noktaya sabit bakar ya, aynen öyle. Bir kaç saniye içinde (daha kısa da olabilir) önce adamı görüyorum bizimkilere doğru yalpalayan, ardından elinde salladığı kasap bıçağını. Bizimkilerin neden durduğunu, yok hayır donduğunu anlıyorum. Adamın, katil bebek Chuckynin kileri andıran deli deli dönen gözlerine bakarak o bıçağı birine saplamasının an meselesi olduğunu da...

Plakanın alınması, şikayet haberleri adamı yumuşatıyor. Ben bi hata yaptım siz etmeyin dediğini duyuyoruz az ilerde ki Jandarmaya doğru hızla ilerlerken. Şikayeti yaptıktanaz sonra Chucky nin elinde ki bıçağı alan adam bir araçtan inerek bizden onun adına özür diliyor tekrar. Sebebini 10 dakika sonra jandarma Tolgayı aradığında öğreniyoruz. Chucky bulunmuş "biz özür diledik hallettik" demişler. "Evet özür dilediler ama halletmedik" diyor Tolga, yola devam...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder