5 Kasım 2010 Cuma

İzmir’de İlk Uzun Mesafe Koşu Antrenmanı -18K

Dikili turundan sonra yarışa kadar bisiklet turlarına ara vermeye karar veriyorum. Neden mi? Diğerlerinin aksine ben günde 80-100km bisiklet binince ertesi günü koşu antrenmanlarında performansım düşüyor. Zaten çok hızlı koşamayan ben, koşu adı altında sürünmeye başlıyorum.

Datçada başladığım uzun mesafe koşularına haftada bir gün olmak kaydı ile Mavişehir kuş cenneti arasında ki bisiklet yolunda devam ediyorum. İzmir’de ilk antrenman; düz yolda koşacağım. Datçada ki yokuş antrenmanlarından sonra ciddi bir gelişme bekliyorum performansımda. Koşmaya başlıyorum, 30sn sonra mp3 çaların pili bitiyor. Kordonu koluma dolayıp müziksiz devam ediyorum. Olmuyor, gitmiyor ayaklarım, hızlanamıyorum bir türlü, daha 3 km olmadan yoruluyorum da üstelik. Rüzgarda buluyorum bahaneyi önce, sonra rüzgarın arkamdan estiğini fark ediyorum. Ayakkabının bağcığı diyorum, bol t-shirt diyorum, müzik yok diyorum, ağlamak istiyorum…

Arıtma önünde işçiler otları yoluyor ya da ağaçları köklüyor bilemiyorum ama çok işçi var, bende de tayt! Bacağıma yapışan sinekler ya da bilemediğim iri uçucu hayvanlardan şikâyetçiydim ama birazdan uçucularla verdiğim mücadeleyi iple arayacağımı biliyorum.

Komiğim ben, hem komik hem salak! “bu futbolcular madem formayı çıkarınca ceza alıyor ve bunu da biliyorlar, neden çıkarıyorlar o zaman” diye sorduğumda “insan çok yorgun olduğunda düşünemez, beyniyle değil içgüdüleriyle oynuyor onlar” demişti biri. İşte benim durumumu da tam olarak bu açıklıyor.

Bisikletle geçerken de rastlıyordum ama göz teması ancak 5-10 sn sürüyordu. Bisiklet hızında koşamadığımdan olacak bitmiyor yol! 200mt kala fark ediliyorum. 8-10 kişi çalışıyor ama fark edildikten sonra kimsenin çalıştığını sanmıyorum, herkes kazmasına küreğine yaslanmış beni seyreder vaziyette. Eski Türk filmlerinde kollarını açmış İbrahim Tatlıses’e doğru koşan bir Hülya Avşar var gözlerimin önünde. Bu durumu daha da kötüleştiriyor. 200mt yi koşmak ne kadar sürer? Benim hızımla 1,2 dakika. Yanlarından geçerken biri diğerlerine dönüp “çalışın arkadaşlar, durmayın, çalışın” diye bağırıyor ama ses o kadar eğlenceli çıkıyor ki sanki çalışın değil de katılın ya da atılın arkadaşlar diyor, zira herkes sırıtıyor!

Ohh, kurtuldum, geçtim yanlarından, ne kadar sürdü? 5 dakika? 8 dakika? Daha uzun sürmüş olabilir mi? Allahım ikinci güruh! Ama tecrübeliyim. 100mt kala bisiklet yolunun hemen paralelinde devam eden araç yoluna geçiyorum. Arada çalılıklar ağaçlar var, muhtemelen beni aramızda birkaç metre kaldığında ancak fark edecekler diye hesaplıyorum, 5-10sn lik zararsız bir göz teması olacak. Olmuyor! benim yan yola geçtiğimi fark eden arkadaşlar hep birlikte yer değiştiriyorlar. İşe yaramadı, ellerinde tırmıklar, benim önümde, benim yolumda olmayan otları yoluyorlar. Selam vermeye karar veriyorum. Selam verirsem “bacı” konumuna geçerim, kolay olur diye düşünüyorum. İlk selamı alan şaşkın, tek başına, grup psikolojisi yok, kolay geçiyorum ama diğer ekip zorluyor. Neyse, en azından içimizde eğlenenler var!

Kaklıç sapağından geriye dönünce karşıdan gelmeye başlayan rüzgarın kuvvetini fark ediyorum. Koştuğumdan emin değilim, arabayla geçenler beni yürürken mi görüyor acaba? Olduğum yerde mi koşuyorum? Koştuğunu zanneden ama Tom kuyruğundan yakalamış olduğu için gerçekte bir arpa boyu yol kat edemeyen fare Jerry gibi olmalıyım. Kısa bir süre sonra elinde tırmığı “hanfendiiiii, hanfendiiii çok mu yoruldun!” diyen arkadaş endişelerime son noktayı koyuyor. Demek gerçekten pek ilerlemiyorum.

İzmirde ki ilk uzun mesafe koşumu susayarak, rüzgara küfrederek, yolun kenarında bekleşen uyuz köpeklerden korkarak, çokça terleyerek ve tükenerek tamamlıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder