Bu hafta sonu uzun koşacağım diye günler öncesinden karar veriyorum. Bisikletçilerle de karşılaşmak umudu ile kaklıça kadar 19,5km koşup onlarla çay molası verdikten sonra 10k geri döneceğim. Sabah canım hiç koşmak istemiyor. Oyalandıkça oyalanıyorum evin içinde. En nihayet yataktan kalkışımın üzerinden 1.5 saat geçtikten sonra karnım acıkmaya başlıyor, kısa koşacağım konusunda kendimi ikna ederek koşuya başlıyorum. Kaklıçtan geri dönerim (18km) diye başladığım koşu ilk 3 km tamamlanmadan “olmazsa bugün 10km koşayım yarın uzun koşarım”a dönüyor. Rüzgâr kuzey batıdan esiyor, hem kısa koşacağım, hem de dönüş, arkamdan esecek rüzgar sayesinde kolay olacak diye tempomu arttırıyorum. Mavişehirin çıkışında bekleyen bisikletçilerle ikinci arıtmayı geçer geçmez tekrar karşılaşıyorum. Onlar için 15 dakikalık yol ama ben yarım saattir koşuyorum, çok beklemiş olmalılar, ya da ben gerçekten çok hızlıyımJ
Bisiklet yolu ana caddeyle birleşinceye kadar rüzgârı tam karşıdan alacağım. Yolun sonunda bisikletçiler de karşıdan gelen rüzgâr yüzünden yorulmuş olmalılar ki ben yola geldiğimde onlar da molalarına yeni son veriyor. Onlarla aramın fazla açılmamış olması beni oldukça motive ediyor, kaklıça dönmeyip kuş cenneti girişine kadar koşmaya karar veriyorum. Önceden planladığım gibi 19,5km koşup Kaklıçta bisikletçilerle buluşacağım.
Yol boyunca zaman zaman köpeklerle karşılaştığım oluyor, elinde sopayla yürüyen insanlar görsem de şimdilik sorun yaşadığım olmadı. Ancak hayvanat bahçesini 500mt kadar geçince kaldırım üzerinde yatan köpekler beni endişelendiriyor. Ne de olsa muhitimin köpekleri değil. Ben genelde kaklıç yol ayrımına kadar koştuğumdan o noktadan sonra ortalarda dolanan köpeklere, hele gözünü bana dikenlere hiç alışık değilim. İçgüdüsel olarak her zaman ki prensibime uyarak yavaşlıyorum. Bu şekilde nedense köpeğin ilgisini çekmeyeceğimi düşünüyorum. Yerinde doğruluyor, gözleri gözlerime kitlenmiş halde hırıldayarak bir iki sağa sola gidiyor. Yok, olmayacak. Bundan sonra ki senaryoya fazlasıyla aşinayım. Hayvan ağzından salyalar akıtarak havlamaya başlamadan önce ben gerisin geri dönüyorum, her zamanki genel geçer kuralım olan “tempoyu yavaşlat” bu andan sonra “köpekten daha hızlı koş” olarak değişiyor!
Koşuyu erken bitirip köye yürüyerek girerim diyordum ama köpek hezimeti yüzünden zaten 1,5km kaybettim. Bakkala kadar koşuyorum. Kronometreyi 1:43:05 de durduruyorum. O kadar dinç hissediyorum ki kendimi, ben bile mavişehirden beri koşmakta olduğuma inanmakta zorluk çekiyorum. 15 dakika sonra bisikletçiler geliyor ama Gülsüm hanımlar yok. Önce bisikletle geldiğimi sanıyorlar, koşarak geldiğimi ve bisikletle onlara katılmayacağımı öğrenince Günay bey bozuluyor mu? Grup içinde ki kopmalar son zamanarda ortamı geriyor.
45 dakika dinlenip bir maximus yedikten sonra ayaklanıyourm. Maximusu yerken biri bana "oh, onu yedikten sonra ben de koşarım o yolu" diyor. Keramet çikolatada olsaydı, obezler şampiyon olurdu! Otururken çok üşüyorum, ana yola kadar yürür sonra koşarım diyordum ama vazgeçiyorum. Bakkalın hemen önünden koşmaya başlıyorum. Yolda şunu düşünüyorum: nasıl bir coğrafyada koşu boyunca önden esen rüzgar, aynı yolda ters yönde koşarken yine önden eser?
Koşunun bitmesine 200mt kala Ozan'ı görüyorum, durma diyor bana, nerde bitireceğimi söylüyorum, arabayla oraya geliyor. İkinci koşunun temposu rüzgarın da etkisiyle çok yavaş. Ozan ve arkadaşı Tamer'le konuşurken, yorgunluğu olmasa da ağrıları hissetmeye başlıyorum hafif hafif. Tamer eski maratoncuymuş. Ne kadar koştun diyor, 1 saat 5 dakika. Mesafeyi soruyormuş. Ben söylemeden süreden yola çıkarak 15k mı diyor! HAYIR 10K!! Allahım ne üzücü, ne moral bozucu bir durum buL koşuyu bitirdiğime sevinemeden içim sıkılıyor ama belli etmiyorum (etmiyor muyum?).
Koşudan ve yarışlardan konuşacağımızın hayalini kurarak Ozan'ın yarım saat sonra sir winstonda buluşma davetini kabul ediyorum. Aslında nezaketen çağırmış gibiydi, üzerine atlamasam iyiymiş ama n’apayım işim yok, kabul etmezsem evde canım sıkılacak. Mutluluk bencil bir duygudur diyerek hazırlanmak üzere eve doğru yürüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder