Yıllardır ilk kez ne annemlerin ne de benim bayram için bir planımız var. Bunu fırsat bilip hiç değilse bayramın ilk gününü onlarla birlikte geçirmeye karar veriyorum. Babam zaten uzunca bir süredir çeşmede, evin kafamıza çökmek üzere olduğunu fark ettiği çatısını tamir ediyor.
Annemle saat 13.30da çeşme otobüslerinin kalktığı yerde buluşmak üzere anlaşıyoruz. Yarım saat erken varıyorum garaja, çeşme otobüsünün karşısında ki banka oturup annemi arıyorum. “Feribottayım, şimdi iniyorum sen bileti al” diyor. Oradan garaja yürümek normal bir insan için 15 dakika, anneme 20 dakika veriyorum. Otobüsün 13.30da kalkacağını söylüyor bilet kesen adam. Harika. Bileti aldıktan sonra annemi tekrar arıyorum, haber vermek için. Açmıyor. Bir dakika içinde 3 kere daha arıyorum, yürümesi gereken yolda hızlı bir trafik var, duymaması normal. dördüncüde açıp fısıldıyor “otobüsteyim, geliyorum”. Uçaklarda bile artık telefonun kullanılabileceği teknolojiye kavuştuğumuz dönemde bir tek İzmir'in belediye otobüslerindeki elektronik donanım okyanus aşan yolcu uçaklarından daha hassas.
Yürüse 20 dakika, demek ki 5 dakika sonra burada olacak. Saat 13.15. Çantayı otobüse koyup tekrar aşağı iniyorum. Muavin mi, şoför mü, değnekçi mi bilemediğim biri eliyle beni işaret ediyor,
- Neden indiniz?
- Aşağıda bekleyeceğim
- Kalkıyor otobüs
- Bir yolcu gelecek...
Muavin mi, şoför mü, değnekçi mi bilemediğim bir başkası yanıma gelip “doldu otobüs, kalkacak” diyor, “kalkamaz 13.30 otobüsü, daha 10 dakikası var”. Burnuma dayadığı saatine bakıyorum, iki dakika ileri, ona göre sadece sekiz dakika var. “Tamam işte, var daha” diyorum omuz silkerek ve mümkün olduğunca, içi 44 adet sabırsız yolcu ile dolu otobüsten tarafa dönmemeye çalışıyorum. Tansiyon yükseliyor ama sorun yok, annem varmak üzere olmalı.15 dakika yürüme mesafesi için kim 20 dakika sürecek bir otobüs yolculuğunu tercih eder?
Çeşme otobüs işletmesi burada tekel. Alternatifi olmadığı için herkesi canından bezdirmiş durumda. Bilet kesmez, beklemez, dilediği fiyatı uygular ve yolculara hoyratça davranır. Benim tek avantajım elimde, üzerinde 13.30 yazan biletimin olması. Yoksa gözümün yaşına bakmaz, basıp giderler. Tartışma bu sırada tam gaz devam ediyor:
- Madem yolcu burada değil, niye bilet alıyorsunuz ki? Dolu otobüs boşuna bekliyor.
- Siz bana 13.30 otobüsü ama dolarsa erken kalkar dediniz mi? Ben biletimi 13.30 otobüsü diye aldım, dolunca kalkar deseydiniz almazdım.
- Siz, yolcum burada değil dediniz mi?
- Siz, yolcun burada mı diye sordunuz mu?
Başka biri “nereden geliyor yolcu” diye soruyor, “feribottan indi” diyorum ama ineli 15 dakika olduğunu söylemeye fırsat kalmadan öfkeli sesi yükseliyor “burada olmayan yolcu için bilet almayın kardeşim, bak 40 tane yolcu sizi bekliyor” . Eyvah! Yolcu desteğini arkasına alırsa, ezer beni bunlar. Etraftaki insanlar bize bakmaya başlayınca niyetinin tam olarak da bu olduğunu anlıyorum. Sindirme politikası!
İşaret parmağımı adamın suratının ortasına doğrultup sallayarak, aynı strateji ile saldırıya hazırlanıyorum. “hem haksızsınız, hem üste çıkmaya çalışıyorsunuz. Ben size kaç otobüsü diye sordum 13.30 dediniz, dolunca kalkacak demediniz. Bu otobüs 13.30dan önce kalkmayacak, o saate kadar beklemek zorundasınız.” Sesim cümlenin sonuna doğru daha da yükseliyor, son kelimelerde tiz sesim kulaklarımda çınlıyor. Utanç içindeyim, ben bu değilim. Ama bu otobüsü bekletmek ve insanların üstüme gelmesini engellemek istiyorsam başka şansım yok. Otobüsün içinde ki yolcular Garfield gibi cama yapışıyor, dışarıda bekleyenler ise bu manzarayı seyretmek ya da sebebini anlamak için otobüsün ön tarafına doğru ilerliyor. Ateş bastı, kulağımın kırmızısını görmesem de hissedebiliyorum. Performansım hatırı sayılır olmalı ki diğer adam “tamam boş ver” diyor. Belki cümlesini, duyamayacağım şekilde “boş ver çirkef karıyı, uğraşma” diye tamamlamıştır. Olsun, geri çekiliyorlar, zafer benim.
Annem 3 dakika içinde gelmezse otobüs kalkacak, haklıyken haksız duruma geçeceğim. Çantam içeride olmasaydı keşke, onu almak için otobüse bindiğimde yolcuların ayağa kalkarak beni yuhalayacağını gözümün önüne getiriyorum, yine kızarıyorum.
Bu arada annem gelmiş beni arıyor. Bu otobüs kalkıyor, kenarda bekleyin diyorlar. Benim kızım bilet alacaktı diyen anneme tereddütsüz beni gösteriyorlar. Hiç, "nerede kaldın? bütün otobüs seni bekliyor" diye çıkışmadan annemi alıp otobüse biniyorum kafamı kaldırmadan. Önce yeri beğenmiyor, başka yer yok muydu diye bakınıyor “bakma sağına soluna, atacaklar şimdi bizi otobüsten” deyip itiveriyorum boş koltuğa. 5 dakika sonra su dağıtıyor kısa süre önce parmağımı suratının orta yerine doğru salladığım adam. Annem “soğuk su yok muydu?" diye burnunu kıvırıyor bu seferde. Sanki 5 yıldızlı otele geldik! “yicen şimdi kafana suyu, iç işte şunu!”