2 Eylül 2013 Pazartesi

Benim Çanakkale Boğaz Yarışı Hikayem

30 Ağustos 2013 de Çanakkale Rotary organizasyonuyla gerçekleşecek Çanakkale Boğaz yarışına katılmaya karar veriyorum: Lisans istenmiyor, sadece doktor raporu; 400m yi illa 8 dakikanın altında yüzeceksin denmiyor, bunun için seni teste tabi tutup bu sürenin altına inemezsen kayıt parasını verdiğin halde seni elemiyor; önce ki yıllarda federasyonun düzenlediği yarışlardan birine katılmış olma zorunluluğu getirmiyor.

Yarışa hazırlanmak için 5 haftam varken eksiklerimi düşünüyorum:
  • Daha önce 1400m den uzun, haftada 2 günden fazla yüzmedim,
  • Çeşme’de derinliği 1,5mt yi geçmeyen kum dipli plajı saymazsak açık su tecrübem yok, sadece havuzda yüzdüm,
  • İçinde yüzdüğüm en büyük dalganın boyu, aynı zamanda katıldığım tek yarışım olan Çeşme triatlonunda, 30cm i geçmiyordu,
  • Akıntıda yüzme tecrübem yok, denizanasından hiç hazzetmem, dibini göremediğim vahşi denizlerden ürkerim.
Cesaretimi nereden aldığımdan emin değilim; cehaletimden ya da ilk triatlon yarışımda sudan, Alpay gibi tecrübeli bir triatletin bir kaç saniye ardından ve 4. çıkmamdan olabilir. 750 metreyle 6500 metreyi kıyaslamak ne derece doğru o ayrı konu, zira havuzda ki en uzun antrenmanım dinlenmeler dahil 45 dakikayı geçmezken, suyla en uzun temasım 2 saat, o da Bornova Sultan Hamamında. Yine de katılıyorum, kaydımı yaptırdım.

Yarışa kadar olan sürede, haftalık antrenman sayısını değiştiremiyorum ama günlük antrenman mesafemi 1400 metrelerden 2000 metrelere çıkarıyor, bir yandan da yarış stratejimi belirleyebilmek için, Çanakkale boğaz akıntısı ve yarış stratejileriyle ilgili bulduğum her şeyi okuyor, yüzüyoruz.com da Turgut Esen'in paylaştığı Çanakkale boğazı akıntı bilgilerini tabiri caizse hatmediyorum.



“Çanakkale Boğazı’ nın kuzey ağzıyla Ege kıyısındaki ağzı arasında 20 cm lik bir düzey farkı vardır. Burada üst ve alt akıntı olarak birbirlerine ters iki akıntı sistemi vardır. Marmara’dan gelen sular üstten Ege’ye Ege suları ise alttan Marmara’ya akar. Alttan gelen tuzlu Ege suları saniyede yaklaşık 50 cm hızla ilerler, hızı üst akıntıdan birkaç kez daha fazladır. Boğazı geçen üst akıntı kenarda kıyı şeklinin neden olduğu bazı ters akıntılar oluşturur. Bu ters akıntılar Anadolu kıyılarının güney ve orta kesimlerinde daha belirgindir.
Yüzey akıntıları İstanbul Boğazı ‘na nazaran daha düzenlidir. Nara’ya kadar olan bölgede akıntının genel hızı 1,5 – 2 mil dolaylarındadır. Nara’dan sonra ise akıntı yaklaşık bir kat daha hızlı akar. Gelibolu önlerinde 2 mil, Nara önlerinde 4 mil, Kilitbahir önlerinde zaman zaman 4 mil hızla akar” (*akıntı bilgileri ve resim Çanakkale Rotary Kulübü web sayfasından alınmıştır.)

Yarışın başında kuzey akıntısından maksimum yararlananların avantajlı olacağı aşikar ancak bundan yararlanma uğruna finish noktasını kaçıranların sayısı 2010 yılında toplam katılımcı sayısının yarısı kadar… Start alnından çıkan ilk mavi ok karşı kıyıdaki anteni gösteriyor. Kuvvetli yüzücülerin ilk kerterizi antenin hafif sağı olurken, acemi ya da yavaş yüzücülere antenin biraz solunu kerteriz alması öneriliyor. Boğaz akıntısı çok güçlü olduğundan, yavaş bir yüzücünün, karşı tarafa ulaşamadan akıntıya kapılarak Kilitbahir’a doğru sürüklenmesi kuvvetle muhtemel. Zaten siz karşı kıyıya dik olarak yüzerken akıntı sizi Çanakkale’ye doğru hızla atıyor.

Bu iki kişi dışında kimseye yarışa katılacağımı söylemiyorum. Bu konuda kimseyle konuşmak, tavsiye almak istemiyorum çünkü akıllıca bir şey yapmadığımın pek ala farkındayım. Yüzücü değil koşucu(!) olmamın dışında yeterli dayanıklılık antrenmanım yok, uzun mesafem yok, akıntıya karşı yüzmek için gerekli interval antrenmanım yok, açık su deneyimim yok, akıntının tehlike oluşturabileceği herhangi bir boğaz tecrübem yok, yani yok da yok…

Yarıştan bir gün önce ki brifingde karşılaştığımız, tecrübeli bir triatlet ve aynı zamanda ironman olan bir karga (mavikarga) bana “senin ne işin var burada? Sen yüzemezsin ki” diyor. Ciddiyetinden emin olamıyorum ama böyle bir şakanın iyi bir yüzücüye yapılmayacağını da tahmin edebiliyorum. O yüzden, ertesi gün,  yarışın başlamasına az bir zaman kala, hala üzerimde şort ve t-shirt, sırtımda çantam, toplanma alanında gezinirken sevgili Handan ve Can’a rastlıyorum. “Buraya kadar gelmişsin, vazgeçme, en kötü tekneye el edersin alır seni” diyor Handan. “Vazgeçme, suya bir gir, eğleneceksin aslında” diyor Can. Bu “eğlenme” fikri beni ikna ediyor ama Can’ın, yarışa katılmam konusunda ısrarcı davrandığı için sonradan endişe duyduğunu, ben ancak ve neyse ki yarıştan 2 gün sonra öğreniyorum!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder