5 Eylül 2012 Çarşamba

Şu Günlerde Bitki Olmak İstiyorum…

Kıvrılıp yatmak, gözlerimi yummak, duymamak, düşünmemek ve mümkünse hissetmemek istiyorum.

Uzun zamandır kimseden ses çıkmadığını fark edince korkarak telefon ediyorum Alina’ya. Birkaç saniyeden uzun sürmeyecek bir umut kaplıyor içimi sesini duyunca ama düşündüğümün aksine “haberler iyi değil” diye başlıyor Alina. “1 haftadır hastanedeyiz, öğrendiğim günler çok kötü hissettim, çok ağladım ama şimdi daha iyiyim” uzun uzun anlatıyor. Abim telefon edip ya da mail atıp durum hakkında bilgi verdiğinde metanetli kalmanın ne kadar zor olduğunu düşünürdüm. Daha da zoru kişinin kendisinden dinlemekmiş. O anlatıyor, ben parçalanıyorum, gözlerim doluyor, hıçkırığım boğazıma hapsoluyor, sessiz sessiz ağlıyorum.

Herkesin sorunlarla farklı bir baş etme yöntemi var. Bu süreçte ben sessiz kalmayı tercih ediyorum. Öyle görünüyor ki abimlerin de yöntemi bu… Ne var ki onları her ziyaret ettiğimde paylaşmadıkları acının, içlerinde nasıl kontrol edilemez bir öfkeye dönüştüğünü görebiliyorum. 6 ay önce akşam yemeğinde Chris ve Matthew a evde neyin farklı olmasını isterdiniz diye soruyoruz. Chris, “annemin bize bu kadar bağırmamasını isterdim” diyor. “iyi hissediyorum, her şeyin yoluna gireceğine inanıyorum, çok rahatım” dediği dönemde bu cevap Alina’nın ağzını açık bırakıyor. “Bağırıyor muyum?” ikisi birden başını sallıyor “eskisinden daha çok”…

Ben de susuyorum, paylaşmaya çekiniyorum. Tıpkı onlar gibi 9 aydır ben de öfkemi içimde büyütüyorum. Olmadık şeylere kızıyorum ama niye kızdığımı ben de anlamıyorum. Paylaşırsam acım azalır mı? Korkumu dillendirsem, dillendirdiğim şey gerçek olur mu? İçimdeki acıyı yok sayarken kırıp döktüklerimin telafisi var mı?

Alina, ağabeymin 15 yıl önce benim hayatıma soktuğu en büyük değer, arkadaş, dost… Konuyu değiştirmek isteyince beni soruyor. “sen neler yapıyorsun? Nerdesin?” Ben nerdeyim? Spor salonunda! 1 haftadır hastanede kanserin iç organlarında yayılışını izleyen birine, şu anda havuzun kenarında oturuyorum diyebilir miyim? Suçluluk duygum yaş olup gözlerimden akıyor. Giderek alçalan bir sesle “spor salonundayım” diyorum. Bu ses daha alçak çıkabilir miydi? Alina anlamayınca tekrar ediyorum, cümlemin sonunda ki “gym” inilti şeklinde çıkıyor bu sefer. Artık sesim de ağlıyor. Bunu fark ettirmektense konuyu tamamen değiştirmek daha akıllıca geliyor. Hafta sonu 10Kyarışım olduğunu, havalar sıcak olduğu için dışarıda koşmak yerine her gün salona gelip antrenman yaptığımı anlatıyorum. Sanki bu bahane o an spor salonunda olmamın yükünü hafifletecekmiş gibi…

O gün telefonda 1 saate yakın zaman geçiyor. Alina anlatıyor, ben dinliyorum. Midem ağrıyor, içim parçalanıyor, uyuşmak istiyorum. Kıvrılıp yatmak, gözlerimi yummak, duymamak, düşünmemek istiyorum. Mutlu olduğumu fark etmeden aksın zaman razıyım, yeter ki bu acıyı hissetmiyim istiyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder