Yarışa son kayıt tarihi olan Çarşamba gününe
kadar yetişir umudu ile Pazartesi ilk iş lisans çıkarıyorum. Aynı gün bir işim
daha var: yazın mavi karga koşusuna katıldığımda kısa bir süre sohbet ettiğim
Kutlu bana triatlon yarışı sırasında ayakkabı bağcığı yerine kullanabileceğim
renkli lastiklerden bahsetmiş ve nerde bulabileceğimi tarif etmişti. Karşıyaka
çarşısında ne kadar arasam da İngiltere'de abimin kullandığı cicili bicili
renkli lastiklerden bulamıyorum. Demeye dilim varmasa da o güzelim
ayakkabılarıma beyaz don lastiği geçiriyorum. Ertesi gün salonda karşılaştığım
Levent her ne kadar “ayakkabılar o kadar afilili ki don lastiğinin bile
havasını değiştirmiş” diye beni teselli etse de bildiğimiz don lastikli
ayakkabılarım bu işe daha da amatör bir hava katıyor.
Son iki gün dinlenmem gerektiğini hesaba katarak
yarışa hazırlanma için sadece 4 günüm var. İki günü brick e (bisiklet+koşu,
koşu+bisiklet) iki günümü de kilitli pedalla kullanacağım bisiklet antrenmanına
ayırıyorum. Salı sabahı kilitli pedalla yola ilk çıktığımda durduğum yerde bile
kilide ayağımı geçiremiyorum, bunu bir ara çalışmam lazım. Arabanın geçmesini
beklemek için durduğumda kilidi çıkarmakta zorlanmıyorum ama tekrar hareket
ettiğimde ikinci kilide ayakkabıyı geçiremiyorum. Henüz kilitli pedalla, sadece
kilide takılı ayağımı çevirmeye devam edebileceğime vakıf olmadığımdan, ikinci
ayağı kilide takmayı başaramadan bisiklet yolun tam orta yerinde duruveriyor.
Bunu da çalışmam lazım.
Planım Sasalı’ya kadar ısınıp, yarış alanında
yüksek hızla bir ya da iki tur atmak. 1. arıtmaya gelince tek ayak pedal
antrenmanı yapmaya karar veriyorum. Sol ayağım pedalda, sağ ayağım suluğun
üzerinde, kendimi hilkat garibesi gibi hissederek kolay görünen ama çok
rahatsız bir pozisyonda antrenmana başlıyorum. Oflaya poflaya 1km nin dolmasını
beklerken garmini kontrol ediyorum. 200mt kalmış, kafamı kaldırmamla havlayarak
bana doğru koşan 3 tane köpekle burun buruna geliyorum. Sağ ayağımı pedala
takmak istiyorum olmuyor, dengemi kaybediyorum önce sola sonra hızla sağa
köpeklerin üzerine yalpalıyor bisiklet. Köpekler kaçar sanıyorum ama kaçmıyor.
Köpekler havlıyor, ben bağırıyorum. Sebebini o anda bilmiyorum ama sonradan içgüdüsel
bir davranış olduğunu düşüneceğim. Vahşi hayvanların kavga etmeden önce uzun
uzun bağırdıklarını ya da uluduklarını, kimin sesi daha gür çıkarsa diğerinin
kavgaya yeltenmeden bölgeyi terk ettiğini öğrenmiştim. Bence benim sesim daha
gür çıkıyordu ama bu köpekler ya sağır ya da şehir hayatı onlara içgüdülerini
kaybettirmiş. Daha önce ortalama bir sokak köpeğin saatte 40km hızla
koşabildiğini duymuştum. "Sadece 100m koşabilir o hızla" demişti
biri. Bu köpekler beni saatte 34km hızla tam 1km kovalarken gözüm yerden 2 mt
yüksekteki tepenin üzerinde benim 3-4mt önümde hiç havlamadan koşan 4. köpekte.
Arkadakiler duruyor, 50mt sonra 4. köpek tepeden aşağı inerek ardıma düşüyor. O
havlıyor ben bağırıyorum. Bu korku ve adrenalinle bile yapabildiğim max hız 34
ise bu yarıştan fazla bir beklentimin olmaması gerektiğine oracıkta karar
veriyorum.
Yol boyunca iki köpeğin daha saldırısına
uğradıktan sonra Sasalı yarış alanında beni görünce toplaşan köpekleri uzaktan
görmemle gerisin geriye eve dönmem bir oluyor. Yarış alanında viraj çalışmayı,
iki gün sonra Levent’in “ben seni korurum” güvencesiyle bu sefer çevre yolunu
kullanmak suretiyle tekrar deniyorum. Yarış parkurunda sohbet ede ede
ilerlerken “bu virajı hızlanıp alalım ama yan yana girmeyelim, sen öne geç” diyorum
Levent’e. Levent’in 10-15mt arkasından hızlanmaya çalışırken tellerin arkasında
ki boş alanda iki köpek havlayarak ileride bir noktaya kitlenmiş halde koşmaya
başlıyor. Bir yerde bizi ayıran bu tellerin biteceğinden kuşkum yok. 5,5km lik
parkurda Levent’in arkasında kaldığım tek 100mt burası ve köpekler bana virajın
hemen bitiminde saldırıyor ve ben pes ediyorum. Köpeklere yem olacağıma, yarış
sırasında risk almadan burayı yavaş geçmeyi tercih ediyorum.
Saldırı noktasının 200mt ilerisinde pedala ayağımı geçirip çıkarma üzerinde çalışırken Levent "ben virajı tekrar döneceğim" diyor. Köpek korkusuyla "ben seni burada bekliyim" diyor, kilidi unutup bekleme moduna geçiyor ve yere yapışıyorum. Yarış alanını dizimde kan, popomda kocaman bir çürükle terk ediyorum.
Bütün bu basiretsizliklerin sonucunda yarışa iki
gün kala hala ayağımı kilide geçiremiyor, çıkaramıyor, 20km/sa hızın
üzerindeysem virajı alamıyor, 5km/sa ile bile U dönüşü yapamıyor, 80cm aralıklı
bariyerlerin arasından soğuk terler dökmeden geçemiyor, ayağımda kilitli
ayakkabılar varken dengem bozulmadan bisikletten inemiyor ve hala yarışa
kilitli pedal ayakkabısıyla mı yoksa koşu ayakkabısıyla mı katılacağımı
bilmiyorum.