Havalar henüz benim standartlarım için yeterince ısınmadığından uzun koşularımı hafta sonları sports internationalın 125 mt lik koşu parkurunda yapıyorum. Alçım çıktığında uzun koşuya, yarıştan önce en az iki kez 21 km nin üzerinde koşacağımı hesaplayarak her hafta 1,5-2 km ekleyecek şekilde program yapıp, 8 km ile başlamıştım.
Cumartesi günü 125mt de deli danalar gibi dönüp durmak sıkıcı geldiğinden (sıkıcı olmaktan da öte, mahallenin delisi unvanını almama ramak kaldığını hissettiğimden) treadmill de koşmaya karar veriyorum. Aletin tepesinde 1,5 saat geçirdikten sonra cumartesi programıma geç kalacağımı bahane ederek uzun koşuyu havanın güzel olacağını umarak Pazar gününe bırakıyorum.
Pazar sabahı rüzgârı görünce moralim bozuluyor, hiç de hakkım olmadığını bilerek o günü dinlenme günü ilan edip kendime başka bir program yapıyorum. 22km, pazartesi günü spor salonunda koşulacak.
Geçen hafta iki tur attıktan sonra canım koşmak istememiş stationary bike da 1 saat geçirmiştim. Artık erteleme şansım da yok, yarışa sadece iki hafta kaldı. Koşuya başladığımda hava karanlık, saat 6 yı biraz geçiyor, 6.30 grubu orda. Orta yaşın biraz üzeri erkeklerden oluşan bu grup, onları her geçişimde hırslanıp hızlanıyorlar. Kulaklığıma rağmen, “kadınlar bizi geçiyor abi, ayıp ayıp hızlanın” diyen telaşlı sesleri duyuyorum. Grupta kadın varsa en azından onu geçerim zihniyetine yürüyüş grubundan da alışığım. Bir gün omzumun üzerinden geriye dönüp “e ben kadınım ama sen de yaşlısın” demek en büyük hayalim.
7 ye doğru hava aydınlanmaya başlıyor, o saate kadar -neredeyse yarım saat- saate hiç bakmadığımı fark ediyorum. Sandığım kadar zor olmayacak zaman çabuk geçiyor diye seviniyorum son 5-6 km kala o 125 mt yi bile tamamlamanın ne kadar zor geleceğini bilerek... Hava açıyor. Dün bu kadar açık olsaydı keşke, dışarıda koşar bu eziyete katlanmazdım diye söyleniyorum içimden. uuzn sürmüyor üzüntüm. Radyodan “yağmur bugün egeyi terk ediyor” anonsuna inat kara kara bulutlar kaplıyor mavişehiri, hemen ardından yağmur çiselemeye başlıyor, keyifleniyorum.
Tur sayısını rahat sayabilmek için koşuyu 10lu gruplara ayırıyorum. Bu koşuyu da 17 gruba ayırdım, 17x10+6. Hızımı ve her on turu kaç dakikada bitireceğimi biliyorum. Aralarda dalsam bile kaç tur koşmuş olduğumu hesaplıyabiliyorum. Zaman zaman müziğe, düşüncelere ya da spor yapan diğer insanlara dalmazsam koşarak neredeyse 2,5 saat geçirmek neredeyse imkânsız. 9. 10 turda kafam karışıyor, 10. 10 turdayım sanıyorum. Yarısından fazlasını koştum, sadece 10 km kaldı diyorum. Yani en fazla 1 saat, üstelik yorgun da hissetmiyorum, hızlanıyorum. Toplam koşu süresini tahmin etmeye çalışınca 10arlı grupları sayarken hata yaptığımı fark ediyorum. Zira bu yavaş tempo ile 22 kmyi 2 saat 10 dakikada bitirmem imkânsız. Bu moral bozukluğu birden bire yavaşlamama sebep oluyor.
Dışarıda güneş açtı, koşuya karanlıkta başlayıp güneşi görünce bana öğlen olmuş gibi geliyor. Boğazım kurudu, yutkunamıyorum. 100. turun bitmesi şerefine 30sn lik su molası veriyorum. Sağ bacağımın iç tarafında hafif bir sızı başlıyor ama canımı yakmıyor. Kası hissetme sebep olan bu hafif ağrı beni motive ediyor, biraz daha hızlandırıyor. Saltanat fazla sürmeyecek, 15. km den sonra gerçek ağrılar başlayacak.
İnsanlar geliyor, yürüyor, koşuyor, ağırlık çalışıyor, personal training odasına girenler işini bitirip çıkıyor, havuzun yerleri köpürtülüyor, yıkanıyor, cilalanıyor, ben hala koşuyorum. Eğer yorgunluk yoksa yani kalp atış hızı belli bir tempoyu yakalamış ve vücut buna alışmışsa, 15-16.km lerden sonra vücut uyuşuyor, beyin koş diyor bacaklar koşuyor. Neden diye sormuyor. O uyuşukluk hali gelince 40-50km yi de aynı tempoyla koşarmışım gibi geliyor bana. Son 26 tur, çabuk bitsin diye tempoyu arttırmak istiyorum ama bacaklarımda ki ağrı hızlı tempoyu birkaç turdan fazla sürdürmemi engelliyor. Boş ver diyorum kendime, sen bitir yeter!
8.30 a doğru bitiyor, sportsun merdivenlerinden inerken bir komik yürüdüğümü fark ediyorum ağrılar yüzünden. Kalça kemiğimden ayak parmağıma kadar vücudumda ki her bir kası ve her bir kemiği tek tek hissediyorum. Merdivenlerden yuvarlanmiyim diye duvara dokunuyorum hafifçe. Bacaklarının üzerinde duramayan ve final çizgisine emekleyerek gelen insanlar ironman ya da maraton finalinde sık görülen bir manzaradır oysa ben hepi topu 22 km koştum. Sanki hiç hayatımda 22 km koşmamışım gibi... Zınk ediyor bir şey beynimde aniden, ben hiç hayatımda 22 km koşmadım ki!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder