Arza lâyık değil amma hünerimNâçizane bini buldu eserim
Akşamüstü bir arkadaşım konsere davet ediyor beni. Haftanın ilk günü, hem de ertesi gün 6 da kalkacakken, hem de klasik Türk müziği için, program yapmak âdetim olmasa da son günlerde spor dışında hayatımda hareket olmadığını düşünüp atlıyorum hemen teklifin üzerine. En kötü ne olabilir ki?
Ta ki klasik batı müziği konserleri İzmir’in diğer ucunda ki Adnan Saygun konser salonuna taşınıncaya kadar, birlikte her hafta klasik müzik konserlerine gittiğimiz arkadaşımı arıyorum. O her türlü sıkıcı müziği hayranlıkla dinleyen arkadaşımın “çekemem şimdi öyle müzikleri” demesinden anlamalıydım ama anlamıyorum.
Bir hayli erken varıyoruz salona, diğer arkadaşlarla buluşup sohbete başlıyoruz. Daha önce tanımadığım bu diğer arkadaşların ortak özelliğinin, hepsinin ya bir zamanlar ya da halen bir koroya dahil olması olduğunu fark ediyorum sohbet ilerlerken. Herkes birbirini tanıyor, hoş bir bayan masamızda ki başka bir hoş bayanın yanına gelerek “siz Ömer beyin korosundaydınız değil mi? ben de …. korosundayım” diyor. Orda ki tek yabancı benim.
Şarkıların isimleri, belki sözleri, besteci ve şef hakkında bilgiler bulacağımı düşündüğüm programda alışık olmadığım şekilde notalar var. “neden?” diyorum arkadaşıma. “E biz seyirciler de katılacağız şarkılara” diyor. “nasıl yani? Nota olmadan eşlik edemiyor musunuz?” Sanki elini yıkamadan ameliyata girsen olmaz mı demişim gibi kaşları hayretle kalkıyor “olmaz tabi ki” diyor.
Bu sefer benim kaşlar kalkıyor: sadece koro ve solistin değil, seyircilerin bile profesyonel olduğu bir konser salonu! Nasıl bir topluluk içindeyim ben? Umarım benden de eşlik etmemi beklemezler. Salonun boşalmaması ya da spotların bana dönmemesi için bunu yapmamalılar.
Programı elime alıp rasgele bir sayfa açıyorum,
Dil yâresini andıracak yâre bulunmaz
Dünyâda gönül yâresine çâre bulunmaz
Her derdin olur çâresi meşhur meseldir
Dünyâda gönül yâresine çâre bulunmaz
Ve notalara bakıyorum: tepesi taklak iki nota var, altında “dil” yazıyor. Sonra ki 6 notanın altına sadece “ya” var, dil yaresini andıracak yâre bulunmaz: 14 hece, 54 nota. Durum anlaşılmıştır…
Ben bunlara gömülmüşken dürtülüyorum: “Bak fark ettin mi?” diyor arkadaşım, “neyi?” diyorum. “Başa dönmeleri gerekiyordu, biri döndü, diğeri dönmedi” Yuh diyorum kendime, bunu bile fark edemeyecek durumdasın, nene gerek senin klasik Türk müziği!
Konser başlamadan önce, Şevki Beyin 31 yıllık kısa yaşamında 1000in üzerinde beste yaptığı ve hiç birinin bir diğerine benzemediği anlatılıyor. Konser sonunda bana hepsi birbirinin aynı gibi geliyor ama hayretler içinde hiç sıkılmadığımı fark ediyorum.