Akşamüstü annem arıyor. Enişten diyor, gidiyoruz diyor, hastane diyor, bilmiyorum diyor ama ben biliyorum: annem üzgün ses tonuyla aniden planladığı bir seyahatten bahsediyorsa bir yakınımızı kaybetmişizdir.
Teyzemi arıyorum, telefonu evde çalışan bayan açıyor. Bu ilk işaret. Bir şey duydum ama anlamadım diyorum. Hıı diyor.
-Eniştem silahlı saldırıya mı uğradı?
-Hıı
Durumu ciddi mi diye soracaktım ama telefonu teyzem açmadığına göre bu soruyu atlayabilirim. Dilim varmıyor direk sormaya, o söylesin diye bekliyorum ama belliki onun da dili varmıyor.
-Hastanede mi?
-Hıı
Ağızdan cımbızla laf almak bu mu? Sinirlenmeye başlıyorum. Sesim yükseliyor
-Yasemin, hayatta mı?
-Ih
Ih? Bu iş bu şekilde olmayacak. Belirsizlik öfkemin, üzüntümün önüne geçmesine sebep oluyor. Derin bir nefes alıyorum.
-Öldü mü?
-Hıı
Sonra ki 1.5 saat Adana seyahati için organize olmaya çalışıyorum. Her 5 dakikada bir arayıp yeni bir talimatla beni taciz eden anneme, daha önce haber vermediği için bağrınmak beni yavaşlatıyor.
Mümkün olan en erken saate Pegasus’tan aktarmasız uçak bileti buluyorum, uçakta pilotlar dahil herkesin uyuyor olacağını düşünerek. Gecenin bir yarısı uçağa yetişmek için kalkmak oldum olası beni germiştir. Yine geriyor. Sanki hayatımda bir kez olsun saatin çalıp da benim duymadığım, duyup da tekrar uyuya kalmışlığım varmış gibi uçağı kaçırma korkusuyla giriyorum yatağa. O yüzden alarmın ilk “tık” deyişinde heyecanla zıplıyorum yataktan o saatte neden ayakta olduğuma hala inanmayarak.
Kemeri ve çizmeleri hava alanının X-Ray cihazından geçerken çıkarmayı göze alarak giyiyorum ama pantolonumun her bir yerinde ki fermuarlar ve uçlarında sallanan kalın metal çubuklar ancak otobüsten inip de ana binaya doğru koştururken ilişiyor gözüme. Pantolon için söz veremem!
Uçaktan inip de hava alanı binası dışına çıktığımda, alışık olduğum üzere eniştemin beni karşılamak için orada olmadığını görünce ilk kez ciddi anlamda ayıyorum. Artık kontrol edemeyeceğimi anladığım gözyaşlarımı orada serbest bırakıyorum.
Dayım önce Adana’ya otobüsle gelen anne ve babamı sonrada hava alanından beni alıyor. Ses çıkarmayacağım diye uğraşmaktan hıçkırık boğazımda düğümleniyor. Annem her "hıck" sesi duyduğunda çantasından prozac şişesini çıkarıp ısrarla burnuma dayıyor. Israrla reddediyorum. Acelemiz yok, sağ şeritte yavaş yavaş seyrediyoruz, bize kırmızı yanıyor, dayım frene basmak yerine ayağını gazdan çekmeden hafifçe öne doğru eğilip kavşağın her iki tarafını kontrol ediyor ve yoluna devam ediyor. Burada kırmızı ışık “kontrollü geç” demek. Kavşakta polisin olması da bu kuralı bozmuyor. Adana’da ki trafik kurallarının herhangi bir şehirdekinden farklı olduğunu o güne kadar fark etmemiştim. Burada her şerit çift yönlü çalışıyor. Refüjle ayrılmış yolda sizin şeridinizde bir aracın üstünüze doğru gelmesi çok olağan. Hakkınızın gasp edildiği düşüncesiyle öfkelenmiyor, üzerime araç geliyor diye paniklemiyor, onun yerine anlayışla yolundan çekiliyorsunuz.
Saat henüz çok erken ama teyzemlerin evi şimdiden kalabalık. İki hafta sonra teyzemi İzmir’de ağırlayacaktık ama biz geliyoruz onun yerine.
Hayatımızdaki herkesi sık sık görme şansımız olmuyor. Uzaklık sebebiyle yılda bir kez görebildiğimiz insanlar var. Samimiyetine inandığımız, candan saydığımız, sevinçlerini ve üzüntülerini yürekten paylaştığımız insanlar. Teyzem ve ailesi de onlardan biri.
Başsağlığı diliyorum, biraz yanında oturup mutfağa geçiyorum rahatça ağlayabilmek için. Annem sürekli baskı halinde bir şeyler yemem için, neden bilmiyorum ama poğaçalara bakmak her seferinde hıçkırmama sebep oluyor. O yüzden yemek istemiyorum, sessiz ağlamak istiyorum.
Eniştem için hem meclis üyeliğini yaptığı Büyük şehir Belediyesi hem de 1994–1999 yıllarında başkanlığını yaptığı Seyhan Belediye binası önünde tören yapılıyor defnedilmeden önce. Törenlere katılımcıların çokluğu yüzünden gecikiyoruz asıl kalabalığı Hıdırlı mezarlığında göreceğimizi bilmeden.
Daha ileride arabayı park edecek yer kalmadığını anlayınca mezarlığa yaklaştığımızı düşünerek iniyoruz arabadan. Ne kadar hızlı yürüsek de yol bitmek bilmiyor. Mezarlık yoluna sağlı sollu mandalina ve portakal bahçeleri eşlik ediyor. Annem bahçeye doğru inen adamları görünce gözünü karartıp peşlerinden gidiyor. Onu durdurup, gördüğü adamların mandalina toplamaya değil çişlerini yapmaya gittiklerini söylüyorum ama bu onu engellemiyor, çok aç olmalı.
25 dakika yürüdükten sonra dayım, bir bu kadar daha yolumuz olduğunu söylüyor. Biz devam edip etmemeyi tartışırken karşıdan gelen bir grup defin işleminin bittiğini herkesin geri dönmeye başladığını söylüyor. Çaresiz geri dönüyoruz. Hala mezarlığa ulaşmaya çalışan araçlar, mezarlıktan geri dönenlerin oluşturduğu konvoyla buluşuyor araçların sağlı sollu park ettiği daracık mezarlık yolu üzerinde. Cumhuriyet mitingi gibi ortalık, araçlardan artakalan her yer omuz omuza insan kaynıyor. Böyle bir kalabalık en son ne zaman görüldü Adana’da?
Eniştem, çocuklarının her zaman gurur duyacağı bir baba, teyzemin sevgiyle anacağı bir eş, samimi ve gerçek bir dost, başı öne eğilmemiş bir siyaset adamı olarak ayrılıyor aramızdan.
Uğurlar olsun...
Eniştem, çocuklarının her zaman gurur duyacağı bir baba, teyzemin sevgiyle anacağı bir eş, samimi ve gerçek bir dost, başı öne eğilmemiş bir siyaset adamı olarak ayrılıyor aramızdan.
Uğurlar olsun...
KIZIM TAM ARTIK DİNDİ DİYE DÜŞÜNÜRKEN YAZIN BENİ DAHA BİR COŞKU İLE ETRAF SEYRETMESİN ÇEKİNCESİDE OLMADAN İYCE AĞLATTI.
YanıtlaSil