Yarışlara
katılmaya karar verdiğimden beri koşu-bisiklet-yüzme teknikleri, yarış
stratejileri, giyinme, beslenme, antrenmanlar hakkında epey araştırıyorum. 4
yıldır herhangi bir triatlon yarışına katılmaya cesaret edememiş olsam da bugüne kadar
okuduğum onlarca kitap, sayısız triatlon dergisi, internetten ulaştığım yazılar
ve videolar sayesinde teoride mükemmele(!) ulaşıyorum.
Bu
okumuşluklar arasında bir koşu tekniğidir gidiyor. Yahu benim bildiğim insan
doğar, büyür, yürür ve koşar, içgüdüseldir. Balığa yüzmeyi öğretmek gibi bir şey
bu! O yüzden sık sık karşılaştığım “koşu bandında ayna karşısında çalışın, sıçramayın,
kolunuz gövdenizin merkezini geçmesin, dik koşun” gibi uyarılara kulak
asmıyorum: ay o ne saçmalık, tabi ki öyle koşmuyorum ben!
Her ne
kadar yorgunluktan bitap düşüp, içe içe basmaya başlayan ayaklarımı seyretmeye
dalıp da fotoğraf çekildiğini fark etmediğim zamanlarda karelere bir hilkat
garibesi görüntüsü versem de ben bunun hep, o sırada ya çok yorgun ya da düşük
tempoda koşuyor olmamdan kaynaklandığına inanmışımdır. Fotoğraflarda ayakları
yerden kesilmiş, kameralara zafer işareti yaparak poz veren birçok koşucu, fotoğrafçının
deklanşöre basmasından 5-10 sn öncesinde dili susuzluktan dışarı çıkmış,
omuzları yorgunluktan düşmüş, suratı sarkmış olarak yürümekte, yürümüyorsa da
sürünmektedir. 100mt önümüzde aniden dikleşen, canlanan, hızlanan diğer
koşucular bizim için, az ileride ki radarı haber vermek üzere karşı şeritten selektör
yapan araçlar gibi uyarıcı niteliğindedir: dikkat fotoğrafçı var!
O sebepledir ki ben yarış sırasında çekilmiş çoğu fotoğrafıma bakarken bir estetik harikası olduğumu düşünmüşümdür. Ta ki Cyclingtr ın videosunu izleyinceye kadar.
O sebepledir ki ben yarış sırasında çekilmiş çoğu fotoğrafıma bakarken bir estetik harikası olduğumu düşünmüşümdür. Ta ki Cyclingtr ın videosunu izleyinceye kadar.
Videonun
ortalarına doğru uzaktan koşarak gelen kendimi kıyafetimden tanıyorum. Yaklaştıkça
gözlerime inanamıyorum. Omuzlarım yukarı aşağı inip kalkarken gövdem sağa sola
dönüyor, kollarım oradan oraya savruluyor ve ayaklarım yere konarken dışa,
yerden kalkarken içe basıyor. Bu hareketi benim diyen tangocunun yapamayacağına
bahse girerim! Triatlon mayosunun üzerine giydiğim uzun kollu forma üzerime tam
oturmadığından elimin kolumun, omzumun, gövdemin garip salınımlarına uyarak
sağdan sola yukarıdan aşağıya bir devinim içinde. İnanılır gibi değil! Bir
kelebekten çok uçan bir deveyi andırıyorum. Çocukken okuduğum ve çok etkilendiğim Samed Behrengi'nin kitabı geliyor aklıma: Püsküllü Deve. Ama iyimserliğin lüzumu yok. Bu görüntüler kitapta adı geçen sevimli oyuncak deveden çok uzak, anca hörgüçlü deve!
Tez zamanda
koşu bandı üzerinde, ayna karşısında çalışmalara başlayacağım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder