2012 Runtalya maratonu son 6 ay içinde katılmayı planladığım
ikinci maraton. Kasım 2011 de ki Atina maratonu düşümden bacağımda ki ağrılar yüzünden
yarışa 1 ay kala vazgeçiyorum. Ekim ayında
koşudan uzak kalmak ağrılarımı tamamen geçiriyor. Uzun koşulardan sonra 24
saatten fazla sürmeyen hafif kasılmaları ve ağır aksak yürümeme sebep olan sızlamaları
saymazsak şimdilik bir sakatlık söz konusu değil.
Sakatlık sırasında antrenman yaparken, sağlamken sırf
canim istemediği için atladığım antrenmanlara çok hayıflanmıştım. Runtalya maratonuna hazırlanırken çok
temkinli gidiyorum. Sakatlığın tekrar ortaya çıkmaması için haftada sadece 3 koşu veren First un “run less,
run faster” programını uygulamaya karar veriyorum. Koşu programı haftada bir gün interval, bir gün
tempo çalışması üçüncü gün ise uzun koşu veriyor. Aralarda ki günde recovery amaçlı
kısa, düşük tempolu koşular yapmak size kalmış. Ben, yarışa 1 ay kala yine bir sakatlık
riskiyle karşılaşmamak için boş günleri koşu yerine bisiklet ve yüzme ile
destekliyorum.
Yarışlara katılmaya başlayalı 1,5 yıl olmuşken hala
hızlı bir koşucu değilim. Interval ve
tempo antrenmanlarında elimden geleni yapsam da amacım tempoyu arttırmak yerine
tükenmeden ve sakatlamamdan 42
km yi bitirebilmek.
Buna göre en gerçekçisinden başlayarak yarış öncesi
kendime maraton hedefleri koyuyorum.
1. Hiç yürümeden
maratonu tamamlamak
2.
4.11.00 de bitirebilmek (@ 6.00nin çok az altında)
3.
First programının 5k yarış hızıma bakarak öngördüğü surede (4.04.54)
bitirebilmek (@ 5.48)
4. 4
saatin bir kac saniye de olsa altında biterse ne ala (@5.41 ki antrenmanlara
bakarak bu imkansız görünüyor)
İlk iki 30km denemem sakatlığıma denk gelmişti. Bu yüzden
bol ağrılı ilk iki koşum gerçek performansım hakkında bir bilgi vermiyor bana. Mart
ayında ki yarış için hazırlanmaya Kasım başında başlıyorum. 4. Hafta ilk 32k antrenmanını veriyor. Yalnız
koşuyorum, daha 10ları yeni geçmişken 30u tamamlamak gözümde büyüyor, 23km lerden sonra neden koşuğuma bir anlam veremiyorum, 8km de bir verdiğim su molalarından sonra tekrar koşuya başlamak giderek zorlaşıyor, her moladan sonra ağrılar daha da belirginleşiyor, yoruluyorum, çok da sıkılıyorum. Sabah koşusu için bostanlı sahiline doluşanlar öğle yemeği
için evlerine gidiyorlar, ben hala koşuyorum.
Bir hafta
sonra ki 29k antrenmanında 3 kişi olacağız. Bir gün önce Handan ‘yağmur yağması benim için
sorun değil’ diye mesaj atıyor. Benim için de sorun olmaz diyorum. Sanki geçmişim
yağmur altında yapılan antrenmanlarla doluymuş gibi. Yalnız olmayacağım ve 3km az koşacağım için bu koşu öncekinden daha kolay olur sanıyorum. Olmuyor, yarıladık sanırken daha 8. km de olduğumuzu fark
ediyorum. Gecen haftadan kalma öksürme
hali beni çok zorluyor. Öksürüğün şiddeti midemi bulandırıyor. yine de koşamıyor olmamın
sebebinin göğsümdeki hırıltı değil de performans düşüklüğü olduğunu
biliyorum. Çok kalın giyinmişim, terliyorum, yanımda su yok, Handan'ın suyunu kullanıyorum ama yetmiyor. Bir kez daha bu is için yaratılmadığımı
düşünüyorum. 18.km de rüzgâra karsı koşarken bırakıyorum.
35C sıcaklıkta koşup terlemeden
eve varabilme yeteneğine sahipken üzerimde ki kıyafetlerde tek bir kuru bölge
yok. Termal içlik, polar sweatshirt ve yağmurluğumla
16Cde koşmaya değil de kutuplarda keşfe çıkıyor gibiyim.
iki hafta sonra ikinci 32k antrenmanıma başlayalı 1 km olmuşken biri geliyor koşarak
yanıma. Koşu sohbeti bellidir, yanına geldiğin kişiye ne kadar koşacağını ya da
nereye kadar gideceğini, nerden döneceğini sorarsın. O bu gereksiz sohbeti atlıyor:
—merhaba
—merhaba
—tuzlaya var mısın?
—hı?
Sasalı'ya beraber koşarken dailymile dan tanıştığımızı
fark ediyoruz. 1 km fazla koşmam için motive ediyor beni Ferda. Bu en rahat yaptığım uzun mesafe oluyor.
Artık uzun koşuların her şeyden önce zihinsel
olduğunu biliyorum. Uzun mesafe tecrübem arttıkça her biri bir öncekinden daha
kolay olacak sanırken, koşuyu tamamlayabilecek miyim diye başladığım her koşu
zor bitiyor. Halbuki şu ana kadar yaptığım antrenmanlardan 30k ve üzerinin her şekilde çıkacağını
zaten biliyorum. Bundan sonra tek yapmam gereken sürenin uzunluğuna, yorgunluğa
ve acıya kendimi hazırlamak, doğru kıyafeti ve doğru gıdayı seçebilmek.
Nasıl
giyinmem ve koşu öncesi ne yemem gerektiğini öğrenmek için bana 4 adet 30 ve
üzeri km gerekiyormuş. Artık koşuya sırf adı kış diye sarıp sarmalanıp
çıkmıyorum. 6C ye kadar t-shirt ve
rüzgârlık yetiyor, daha soğuklar için t-shirt yerine ince bir termal giyiyorum, hava rüzgârlı ise boyunluk ve eldiven de alıyorum. Dışarıda
koşma deneyimleri arttıkça bu katların daha da azalacağını umuyorum çünkü
İngiltere deneyimlerim bana 3C
de bile şortlu koşulabileceğini gösterdi.
Peki ne yiyorum? Koşuya
aç başlarsam 2. saatin sonuna geldiğimde acıkıyorum, jeller enerji veriyor mu
bilmiyorum ama doygunluk hissi yaratmıyor. Koşu sonuna kadar hep aç olduğumu
düşünmek, koşuyu tamamlamaktan ziyade eve gidip yemek yeme isteği uyandırıyor
bende. Zihinsel savaşa böylelikle yenik düşmüş oluyorum. Kahvaltıda makarnaya
henüz alışamadım. Özellikle akşam yemeden yatmışsam bir dilim reçelli ekmek
bana yetmiyor, daha koşuya başlamadan acıkmış oluyorum. Bir dilimden fazla
yiyecek olursam tatlı, koşu sırasında midemi bulandırıyor. Şimdilik az peynirli
küçük bir tostu tercih ediyorum ama peynir tuzluysa koşarken çok sık susamama
neden oluyor. Kuru kayısı, kuru incir, kuru üzüm, fındık vb gıdalar da koşu
öncesi çok tercih edilir olmasına rağmen beni psikolojik olarak doyurmaya
yetmiyor. Bu tür şeylerden bir avuç alıp koşuya çıktığım zaman beynim sürekli
yemek ne zaman gelecek diye soruyor. Ben bunların ana yemek olduğuna ve işe
yarayacağına beynimi ikna edinceye kadar bir süre daha sabahları az peynirli
tost yenecek gibi görünüyor.
Şimdilik
uzun koşular için neye ihtiyacım olduğunu biliyorum: mümkünse bir koşu arkadaşı,
mümkün değilse mutlaka müzik, çok dolu olmayan bir mide, üşümemeye yetecek
kadar hafif kıyafetler, koşuyu tamamlayacağına inanan bir beyin.
Koşu
programları özellikle ilk kez maraton koşacaklar için en uzun antrenman
mesafesini 32km ile sınırlıyor. Yeterince 32km tecrübesine ulaşan sporcunun 42 km yi yarış zamanı
rahatlıkla tamamlayabileceği, hatta koyduğu hedefe bile ulaşabileceği varsayılıyor.
Bu aşamada beni tek düşündüren su içmek için antrenman boyunca 3 ya da 4 kere duruyor
olmam. Bu sırada vücut 20-30sn de olsa dinleniyor ve ben bu dinlenmelere
vücudumu alıştırmış olmaktan korkuyorum. Ya yarış sırasında her saat başı vücudum "beni
dinlendir" diye bağrınırsa? Bu maraton hiç durmadan bitebilecek mi?
Yazınızı okudum..gerçekten güzel bir yazı moral verdi...24 km yi 2 saatte koşan ve avrasya maratonuna katılma isteğinde olan biri olarak yönlendirici oldu.
YanıtlaSil