21 Mayıs 2011 Cumartesi

Bozcaada Yarı Maratonu

Daily Mile’a antrenman giriyorum. Çağın’ın yaptığı yoruma Runtalya yarı maraton derecemi Bozcaada’da iyileştireceğim cevabını yazıyorum. Çağın her zaman ki moral bozucu dürüstlüğüyle “yapamazsın” diyor, “Bozcaada çok yokuş”. Pek inanmıyorum ama yarışa 1 ay kala koşu bandında %4 eğimde 800m lik intervallerle yokuş antrenmanlarına başlıyorum.

Yarıştan bir gün önce, Cuma günü saat 9.30da Geyiklide 14.00 feribotunu yakalayacak şekilde Bozcaada için yola çıkıyoruz. Bizim hesapları grubun bitmek tükenmek bilmez yeme alışkanlıkları mı bozdu bilinmez ancak saat 13.55de feribot iskelesinde olabiliyoruz. Araçlarla feribota binme şansımız yok, araçlı ya da araçsız yine de feribotu kaçırıyoruz. 17.00de ki feribotu beklerken deniz kenarında ki kafede saçma sapan yemekler yiyip, feribotu kaçırışımızı kumsalda biralarla kutluyoruz. Bozcaada yarı maratonu benim alkolle en çok içli dışlı olduğum yarış olacak. Zira son iki haftadır içmeye hiç ara vermedim.

8,5 saatin sonunda Bozcaada’ya varabiliyoruz. Kayıt alanından numaraları alır almaz karnımız tekrar acıkıyor. Ya da sadece benim ki acıkıyor. Ben elimde tuzlu leblebi paketi ile dolanırken, Noyanlar Bozcaada’nın meşhur(!)şaraplarından 3 şişe ve bolca peynir alarak adanın diğer ucunda gün batımını seyretmek üzere taksiye doluşuyorlar. Didem adaya daha önce gelmiş, konuya oldukça hâkim. Yanımızda onun aldığı otlu ekmek, pide ve 3 çeşit meze ile başka bir taksiye binerek bizimkilerin yanına gidiyoruz. Gözüme çok az görünen mezeyi 15 kişiyle paylaşmaktansa 4 kişi takside bitirme önerim Çağın tarafından ret ediliyor ama yolda mezelerin suyuna daldırarak yediğimiz ekmekler bizi nerdeyse doyuruyor.

Taksi şoförü bize o anda kat ettiğimiz yolun ertesi gün koşacağımız parkurun bir kısmı olduğunu söylerken bizim aklımız o an yediklerimizde olmalı ki pek ilgilenmiyoruz. İlgilenmiş olsaydık parkurun ne kadar yokuşlu olduğunu da fark edecektik. Zira o gün bisikletle ya da taksi tutarak yarış güzergâhını gezen birçok kişi 21k koşmaktan vazgeçiyor. Ne yazık ki o akşam yemekten sonra oturduğumuz kafede “daha önce yarı maraton koştum ama burada koşamazmışım” diyen grubun söyledikleri de bize bir anlam ifade etmiyor.

Ertesi gün 800e yakın koşucu start alanındayız. 13.km de çok dik bir yokuş olduğunu onun dışında fazla bir zorluğu olmadığını söylüyorlar. Yokuşta tükenmemek için hiç acele etmiyorum, ortalama 5.25 pace ile ilk 3k yı koşuyorum. Yarışı da zaten Runtalya da olduğu gibi 5.30 ile bitirmek niyetindeyim. Karşımıza çıkan %4-5 eğimli kısa rampalarda düşen tempo ile beraber ortalamam da düşünce Runtalya hedefimi iyileştirme düşüncem yerini bu yokuşlarda kendimi tüketmeden ve hiç yürümeden yarışı bitirmeye bırakıyor. En son pansiyonun önünde revize ettiğim dereceme sadık kalmaya karar veriyorum: 2.05

Akşam yemekte Fatih negatif sprint yapmamı tavsiye ederken ben yapamam diyorum. “Hangi tempoda başlarsam başlıyım son 4-5 km kala mutlaka yavaşlıyorum, o yüzden tempomu başlarda çok düşük tutmamalıyım” Evren’e benle birlikte koşmasını salık veriyor, onun da hedefi benimkine yakın. Ama Evren kendi tekniği olduğunu söyleyerek itiraz ediyor. İlk kilometreleri Evren yaklaşık 5.10 pace ile koşuyor. Eğer negatif sprint düşünüyorsa bunun onun için çok hızlı bir tempo olduğunu düşünüyorum. 3km bitiminde Evren'i geçiyorum, bir daha  karşılaşmıyoruz ama sonuçlar açıklandığında ikinci yarı maratonunu koşan biri için bu yokuşlarda müthiş bir performans göstermiş olduğunu göreceğim.

10K koşacak olanların dönüş noktasında köşeyi dönen herkes okkalı bir küfür savuruyor. 13.km de karşımıza çıkmasını beklediğimiz %7 eğimde ki yokuş 5.km nin bitiminde karşımızda görünüyor. Su istasyonu da yokuşun başında. Nefesim düzene girdiğinde içeceğim diyerek alıyorum, yokuş bitmek bilmeyince sudan iki yudum alıp atıyorum. Çok seyrek karşımıza çıkan su istasyonlarının bir diğerinde de masada duran iki suyu önümde ki iki koşucu alıyor. Ben de durmamak için susuz devam ediyorum yoluma.

Eğimleri %7-10 arasında değişen yokuşların ardı arkası kesilmiyor. Yokuşlar çok sık ancak inişler, çıkarken kaybettiğimiz zamanı telafi ett.rmeyecek kadar dik. 11km nin sonunda iki gündür sıkça bahsi geçen son yokuş varyant şeklinde önümüzde beliriyor. Birçok kişi buradan sonra parkurun rahat olacağını düşünüyor ama 14.km den sonra 2km boyunca devam eden  %3 eğimli rampa canımıza okuyor. Bir sonra ki yokuşla ne zaman karşılaşacağız beklentisi ile tempolar iyice düşüyor. Bu bol yokuşlu yarı maratonda yavaş tempoda o kadar rahat koşuyorum ki ilk kez koşu hayatımı sona erdirme kararı almıyorum. Hatta bunun kasım ayında Atina’da katılacağım maraton hazırlık antrenmanı olduğunu düşünerek seviniyorum.

Yarışın cumartesi olması ve ertesi günün bize kalması hepimize rahatça içme şansı tanıyor. Rakı sofrasını Bozcaada’nın gündüz emlakçı olan yegâne barında tekila ve biralar izliyor. Ertesi gün, o geceyi hatırlamak için birbirimizin anlattıklarına ihtiyacımız olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder