Mavişehir
Sports International’a 2004 yılında üye olduğumda 3000 üyesi olduğu
söyleniyordu. Salon aynı salon: O zamandan bu zamana, fitness aletleri ve
serbest ağırlık ekipmanları, soyunma odaları dolapları, duş ve tuvalet
alanları, hatta otopark kapasitesinde hiçbir artış olmasa da üye sayımız artık
7000 civarında.
Para
gelecek beklentisi ile kaliteden sürekli ödün veren Sports International
yönetimi, önüne kim gelirse üye yapmaya devam ediyor. Salon “spor salonu”
kimliğini her geçen gün kaybederek, en seviyesizinden “sosyalleşme alanı”
kimliğine bürünüyor. Üyeler arasında ki tartışmalarda kan gövdeyi götürüyor. Hırsızlık,
taciz, fitness alanında aşırı kalabalıkla gelen yoğun ter kokusu, duş alanlarında ne ararsanız, saunada hönkürüp sümkürenler, jakuzide bağıra bağıra türkü çığıranlar…
Yok yok!
İlk
sıkıntılar bundan bir kaç yıl önceye tekabül ediyor: Üye sayısı ikiye katlanınca
havlular yetmemeye başlıyor. Üye sayısına göre havlu sayısında artışa gidelim
demektense, üyelere verilen havlu sayısında kısıtlamaya gidiliyor. Tabi bu
kararın alınmasında, havluları çalarak berberine götüren, bunun karşılığında
her hafta bedava traş olan üyelerimizin de katkısını göz ardı etmemek gerek :) Kişi başına düşen havlu sayısı azalınca üyeler çareyi birbirinin havlusunu
çalmakta buluyor. Buhar odasından ya da havuzdan bir çıkıyorsunuz ki,
sandalyeye bıraktığınız ya da askıya astığınız temiz havlunuz yerinde değil. (1,5 - 2 saatlik antrenman sonunda -şimdilik havuzu kullanma süresinde bir kısıtlama yok-, başınız dönerek havuzdan çıktığınızda, sandalyenizde oturulduğunu ya da suyunuzun içildiğini de görüyorsunuz ama şimdi konumuz bu değil!) Mayoyla, üzerinizden sular akarken, resepsiyon alanına gidip yeni havlu
almaktan başka çareniz yok. Seyreyleyin manzarayı!
Bir gün
soyunma odasına bir kadın giriyor havuz alanından, hemen arkasından
“hanımefendi, hanımefendi, o terlikler sizin mi?” diye bağırarak başka bir
kadın giriyor. Duymazlıktan geliyor kadın ama diğeri kolay pes etmiyor: “Bakın
ayağınıza bile olmuyor, o terlikler benim” diyor. Gerçekten de topuklar açık
ara dışarıda kalmış. Ama hanım epey pişkin çıkıyor: “Aaa sizin mi bunlar? Benim
sarı terliklerimi gördünüz mü? Saunanın önünde çıkarmıştım, çıktığımda kendi
terliklerimi göremedim”. Çünkü öyle yaparız, kendi
terliklerimiz yoksa (eskimişse) gözümüze çarpan en güzel terliği giyer çıkarız :)
Sports’un
saunası sabahın erken saatlerinde bir grup yaşlı zamparanın kullanımındadır.
Artık aralarında nasıl sohbetler dönüyorsa, bir sabah amcalardan biri buhar
odasına girer girmez, bir bayanın yakınında oturan iki kişi hemen kalkıyor ve
içeri giren kişi onların kalktığı yere oturuyor. Kadıncağız değişim törenine
bir anlam veremeden bakakalıyor. Uzun süredir üye olmanın ve o dönemlerde havuz
alanını o saatlerde kullanıyor olmanın verdiği avantajla ben ne olduğunu biliyorum:
evli, yaşlı ve zampara amcamız diğer üyelere o kadının sevgilisi olduğunu
duyuruyor, o yüzden kadının haberi olmasa da, yanı, o muhterem zatta ayrılıyor :)
Bu
saatlerde yalnız bir kadının havuz alanını kullanması çok tehlikeli. Nitekim
oldukça güzel Rus bir kadın, görevli arkadaşın koruması eşliğinde (belli ki ona
emanet edilmiş) kucağında bebeğiyle geliyor havuza. Görevlinin, eşyaları
şezlonga bırakıp görev yerine gitmesiyle bizim kurtlardan biri yanında bitiyor
kadının. Görevli arkadaş aynı hızla geri dönünce, sohbet başlamadan bitiyor. Kart zamparamız süklüm püklüm geriye, arkadaşlarının yanına dönüyor ve söyleniyor: “sanki bir şey
yapacağız, hemen yanımıza geldi” Hayır, kendinden 35 yaş genç, yeni doğum yapmış
bir kadını taciz etmeyi doğal sayan bu zihniyetin kafasında ki "daha kötü”
resim ne ola ki?
Her gün buhar
odasında, hep bir ağızdan söylenen türküler yabancı bir arkadaşı rahatsız
ediyor ve şikâyette bulunuyor. (aslında hepimizi rahatız ediyor ama ben kendi
adıma etliğe sütlüğe karışmamayı tercih edenlerdenim) Nasıl olduysa görevli
içeri girip daha sessiz olmaları konusunda, gayet kibar bir üslupla, uyarıyor türkücüleri.
Türküler o an için kesiliyor ama Türkçe bilmeyen üye, özür dilenmesi gereken
yerde, kendisine "Alman köpeği" diye hakaret edildiğini anlamıyor. Yönetim, üye
üyedir, üye paradır zihniyetiyle konunun üzerine gitmiyor, türküler hala devam
ediyor…
Bu buhar
odaları ve saunalar çok şenlikli, kapalı kapılar ardında olduğundan olsa gerek,
en çok olayın vuku bulduğu yerler. Bir gün buhar odasında her 2 saniyede bir
kuvvetlice burnundan ve genzinden nefes veren biriyle karşılaşıyorum. Sümkürme
olayı çok itici geliyor. Ya sabır çekerek çıksam mı kalsam mı diye düşünürken
adam çıkıyor. 5 dakika sonra saunaya girdiğimde, adamın eylemini orada
sürdürdüğü görüyorum. Saunada, ben ve sümküren adam dışında, 35 yaşlarında iki
adam daha var. Çıkan ses ve yapılan iş o kadar tiksindirici ki her türlü olay
karşısında sessiz kalmayı tercih eden ben adamdan “sümkürecekseniz bunu
dışarıda yapabilir misiniz?” diye ricada bulunuyorum ama bunu sorarken zaten
adamın “a, tabi” deyip dışarı çıkacağını beklemiyorum. Tam da beklenen şekilde
adam doğrulup "ne o rahatsız mı oldun?" diye soruyor. “Evet” diyorum. “Çık o zaman
dışarı” diye tersleniyor ve sümkürmeye devam ediyor. Ben de saf saf “toplu
kullanım alanında rahatsız olanın değil, rahatsız edenin çıkması gerekmez mi?”
diyecek oluyorum ama asıl şoku saunada bulunan adamlardan birinin “hanımefendi
ayıp ediyorsunuz” demesiyle yaşıyorum. Sanki saunada benden başka “hanım”
varmış da muhatabı o olabilirmiş gibi önce etrafıma sonra inanmaz gözlerle adama bakıyor, diğer adamın hönkürmeleri eşliğinde
susup oturuyorum.
Bir
başka Sports International maceramı sabah 6 da yüzme antrenmanı için geldiğimde
yaşıyorum. Antrenman için ayrılmış iki kulvarda da ikişer kişiyiz. Benim
kulvarımda ki kişi serbest gidip kurbağa döndüğü için her turda aramızdaki
mesafe azalıyor. En nihayetinde geçmeye yelteniyorum. Genellikle erkekler, bir
kadın tarafından geçilmeyi zor
kabul ettiğinden, bu aşamada mutlaka hızlanırlar. Bu çok alışık olduğumuz bir
tablodur. Kurbağa yüzen bir adam ne kadar hızlansa da serbest yüzeni
geçemeyeceğinden farklı bir taktik uyguluyor. Yanından geçerken hem tekme hem
de yumruk ile vurmaya başlıyor. Normal bir kurbağa yüzmede beklenmeyecek kadar
seri yumrukları önce başıma, sonra omzuma, göğsüme ve bacağıma geliyor.
Tekmeleri ise böğrüme ve bacağıma... Yan yana geçişlerde teknik bozukluğundan
kolların çarpması olağandır ama can acıtan bir yumruğun basit bir “yanlışlıkla
çarpma” olmadığını pekâlâ
bilirsiniz. Tehlike anında beyin, mevcut durumu tartarak "saldır ya da
kaç" komutlarından birini verir ya, adamı geçip diğer yöne yüzmeye
başladığımda, testosteron eksikliğinden olsa gerek, benim beyin "kaç"
diyor. Geçilmeyi hazmedemeyen adam, birkaç saniye bekleyip yüzmeye başlaması
gerekirken hemen arkamdan geliyor ve beni geçecek kadar hızlı olmadığından
kulaçlarıyla bacaklarıma vurmak suretiyle tacize başlıyor. Geri dönüşte daha
yavaş ilerlerim ve rahatça beni geçer umudu ile sırt üstü yüzüyorum. Ne zaman
ki, yanımdaki bomboş kulvarı kullanarak rahat rahat beni geçeceği yerde
ayakucuma yapışıp kollarını bacaklarımın arasına daldırmaya başlıyor, benim
amigdala, komutu "saldır" olarak değiştiriyor. Havuzun orta yerinde
durup olanca kuvvetimle adamı omuzlarından itiyorum. Kendisini geçmeye cüret eden bir kadına haddini nasıl bildireceğini, nasıl taciz edip havuzdan çıkartacağını bilemeyen bay testosteron yüzmeye başladığımızda
yine eline koluna hakim olamıyor. Elinde olsa boğuverecek
beni oracıkta. Artık dayanamayıp bağırıyorum adama yeter diye. Havuz
görevlisi ne oluyor diye soruyor, “yumrukluyor, tekme atıyor, ellemedik yerimi
bırakmadı” diyorum. Diğer kulvardaki adamdan benle yer değiştirmesini rica
ediyor ama adam ben burada rahatım geçmem oraya diyor. Biz bir kulvarda üç kişi
yüzerken, geçilmeyi hazmedemeyen adam tek başına kalıyor. “Bu mudur yani?”
diyorum. En çok çemkiren mi kazanıyor? Tekme tokat girince, taciz edince kulvar
ona mı kalıyor? Evet! Sports Intenatonal kuralları böyle: Hani şu otobüs ve
dolmuşlarda kadınları taciz edip, bir şey dendiğinde avaz avaz bağırarak kadını
sindiren adamlar gibi, o kazanıyor!
Personel, yöneticiler müdahale etmediği için kendilerinin arada kaldıklarını söyleyerek, duruma sesiz kalıyor. Bu konuda
haklı olduklarını biliyorum. Geçen yıl havuzun yarısı bomboş dururken, antrenman
yapanları “burada su jimnastiği yapılacak” diyerek havuzdan çıkarıyorlar.
Bülent Bey “şu anda çok işim var gelemem” diyerek müdahale etmemeyi uygun görünce
kendisine, üyeler havuza sığmıyorsa belki de artık üye alımına bir dur demek
zamanı gelmiştir özetinde bir şikayet notu yazıyorum. Tek değişiklik öğlen
saatinde havuzun antrenmana kapalı olacağını duyuran bir yazı oluyor :)
Folkart Carrera Aralık 2014 de Bayraklı'da hizmete giriyor. Açık
ve kapalı havuzu, kardiyo ve fitness aletleri, spinning, pilates vs seansları
ile bugüne kadar rakipsiz olan Sports International'ın tutumunda değişiklik yaratır mı
diye düşünüyorum. Sanırım yaratır: Salonu spor amaçlı kullanan ve yönetim tarafından ikinci sınıf üye muamelesi gören kaliteli üyeler Carrera
ya kaçar. Bize ise salonu sosyalleşme(!) amacıyla kullanan, sporcu
zihniyetinden uzak, şikayet edene hakaret eden, havuzda geçilince kadın
olmasına dahi aldırmadan yumruklamaktan çekinmeyen, yüzerken çarptım ayağına kadınlara sarkıntılık eden, kızdığı üyenin arabasını
intikam duygusuyla otoparkta çiziveren, havuz alanında kadınları taciz eden,
hönküren, sümküren, tüküren üyeler kalır!