5 Eylül 2014 Cuma

Çanakkale Boğaz Yarışı 2014

Bu yıl Çanakkale yarışına katılırken geçen seneden daha hazır değilim. Hatta Mavişehir Sports International ‘ın “spor yapan” üyelerine yaşattığı zorluklar sonucunda, son derece antrenmansız ve dolayısıyla  daha yavaşım.

Yine de ısrarla bu yarışı tekrar ederken aklımda iki şey var: birincisi; bu yıl, yöneticiler sarı dubanın solundan geçmeye zorlasalar bile, ben burnumun dikine yani dosdoğru antene yüzeceğim. ikincisi; ne olursa olsun, nereye gidiyorum diye etrafıma bakmak için, çipi bileğime sarmak için, sonuncu muyum diye kontrol etmek için ya da kalabalığın darbelerinden kaçmak için asla durmayacağım. Yüzme performansıma güvenemesem de, sadece bu ikisinin bile bana geçen yıla göre 20 dakikalık bir avantaj sağlayacağına inanarak yarış stratejimi belirliyorum.

Bu yıl 30 Ağustos, yani yarış, Cumartesi gününe geliyor. Cuma günü, öğleden sonra Çanakkele’de olacak ve direk brifing alanına gidecek şekilde yola çıkıyorum. Çanakkaleye varmamıza 2 saat kala yarışın, hava koşulları sebebiyle pazartesi gününe ertelendiğini öğreniyorum. İlk kararım, Pazartesi gününe kadar Çanakkalede kalmak. Daha sonra, kimseyi tanımadığım Çanakkale’de 3 gün vakit geçiremeyeceğimi düşünerek, brifingden sonra İzmir’e dönüp, Pazar akşamı tekrar Çanakkale’ye gelmeye karar veriyorum.

Brifing sırasında sporcular, daha önce de kötü hava şartlarında yarışın yapıldığını söylüyor  ama yönetim, asıl tehlikenin yüzmekten ziyade, dalga boyundan dolayı, tekneye çıkmak isteyen yüzücülere teknelerin yaklaşamayacak olması diyor. Yarışanların yarısının güçlü akıntı sebebiyle kıyıya tekneyle geldiği düşünülürse bu ciddi bir sıkıntı olabilir.

Orada bulunan sporcuların hiçbirinin geri dönmeye niyetli olmadığını fark edip tekrar tekrar fikrimi değiştirmeme rağmen, geldikten 3 saat sonra, çantamda yarış için verilen bonem, t-shirtüm ve sahip olduğum  en pahalı havlumla, yarışa katılmamak üzere İzmir’e dönüyorum. 

Pazar günü Sports International’ın terasında güneşlenirken kurtlanıyorum. Bu yarışa katılmayı bir yıl daha bekleyemeyecek kadar çok istediğimi fark ediyorum. Son kez Çanakkale Rotary’yi arayıp, yarışın iptal edilme ihtimali olup olmadığını öğrendikten sonra yola çıkıyorum.

Yarış sabahı Çanakkale de pırıl pırıl bir hava var. Sabah Eceabat’a iki feribot kalkacak deniyor ama geçen yıla göre katılımın neredeyse yarı yarıya düşmüş olması sebebiyle tek feribot rahat rahat yetiyor.

Start düdüğü çaldığında önceden belirlediğim stratejime bağlı kalarak uzun bir süre kıyıda kalarak kalabalığın uzaklaşmasını bekliyorum. Geçen yıl yaptığım gibi hangi noktadan suya girsem, nerede yüzmeye başlasam diye oyalanmadan koşarak suya girip hemen yüzmeye başlıyorum. Bu sefer dosdoğru antene… Geçen yıl ki 1.38 lik süremi doğru kerteriz noktaları ile 20 dakika kısaltacağımı düşünüyorum

Önce anteni, sonra bayrak direğini kerteriz almama rağmen yüzerken hep bir endişem var: bayrak direğine erken yönelirsem akıntı beni boğazın ağzına atmadan boğazın orta yerine ulaşamayacağım. Çanakkale Boğaz yarışına ilk kez katılan sporcuların ilk öğrendiği “Boğazın Eceabat kıyısında yazan Dur Yolcu yazısı hizasına geldiğinizde finiş noktasının karşısında olmalısınız” dır. Hiç oyalanmadan yüzmeme rağmen arkamda “Dur Yolcu” yazısını gördüğümde hala finish alanının tam karşısında olmadığımı, boğazın çıkışına daha yakın olduğumu sanıyorum. Suyun içinde, açık suda, kerteriz almak bu yüzden zor. Bulunduğunuz yerden hangi noktaya baksanız tam karşısında olduğunuzu sanıyorsunuz.

Bir yandan geçen yıldakinden çok daha disiplinli yüzdüğümü, bu yüzden geçen yıl başardığım bir şeyi bu yıl başaramama ihtimalim olmadığını kendime sık sık hatırlatarak elimden geldiğince hızlı yüzmeye devam ediyorum. Stat direklerini kerteriz alarak yüzmeye başladığımda hala doğru yerde olmadığımı sanırken finish alanına doğru yüzmeye çalışan iki kişi geliyor yanıma. Önce finish alanı için erken olduğunu düşünüyorum. Kısa bir süre sonra geç bile kaldığımı anlayarak hedefi direk finish e çeviriyorum.


Bana göre bu yarışın en hayal kırıklığı yaratan kısmı, gücünüzün yavaş yavaş tükenmeye başladığı son 100m de akıntının sizi açığa atması. O son 100 metre ne kadar çırpınırsanız çırpının bir türlü karaya varamıyorsunuz. Dalganın ve rüzgarın olmadığı bu yarış geçen yıla göre o kadar kolay, o kadar kısa sürede bitiyor ki, Çanakkale Boğazı ile ilgili tüm ezberimi bozuyor.

Dalgalı ve dalgasız denizde Çanakkale boğazı için yarış stratejisinin tamamen farklı olduğunu görüyorum. Kıyıdan yüzenlere baktığımda finish alanının fazla sağında kaldığımızı fark ediyorum. Kıyıdan yarışı izleyen bir arkadaşım sudan ilk çıkanların finish e sol taraftan geldiğini, daha sonra gelen herkesin sağdan geldiğini söylüyor. Sağdan çıkanlar akıntının gücünü kestiremeyip yayı gerektiğinden daha geniş alanlar. Ne var ki suya tekneyle çıkanlar, akıntının gücünü küçümseyip yayı gereğinden dar alanlar. Herkesin kendi güç ve hızına göre çizmesi gereken yay farklı olacaktır. Bunun için doğru kararı vermek ancak tecrübe ile mümkün.

Dalgasız deniz, tüm sporcular için, derecelere 10 dakikalık iyileşme olarak yansıyor. Sarı dubaların solundan geçmeden direk antene yüzmek ise benim dereceme 34 dakika olarak yansıyor. Bu yıl Çanakkale Boğazını, durgun havanın da etkisi ile 1 saat 04 dakikada geçiyorum.