Bu yıl Çanakkale yarışına katılırken geçen seneden daha
hazır değilim. Hatta Mavişehir Sports International ‘ın “spor yapan” üyelerine
yaşattığı zorluklar sonucunda, son derece antrenmansız ve dolayısıyla daha yavaşım.
Yine de ısrarla bu yarışı tekrar ederken aklımda iki şey
var: birincisi; bu yıl, yöneticiler sarı dubanın solundan geçmeye zorlasalar
bile, ben burnumun dikine yani dosdoğru antene yüzeceğim. ikincisi; ne olursa
olsun, nereye gidiyorum diye etrafıma bakmak için, çipi bileğime sarmak için,
sonuncu muyum diye kontrol etmek için ya da kalabalığın darbelerinden kaçmak
için asla durmayacağım. Yüzme performansıma güvenemesem de, sadece bu ikisinin bile
bana geçen yıla göre 20 dakikalık bir avantaj sağlayacağına inanarak yarış
stratejimi belirliyorum.
Bu yıl 30 Ağustos, yani yarış, Cumartesi gününe geliyor. Cuma
günü, öğleden sonra Çanakkele’de olacak ve direk brifing alanına gidecek şekilde
yola çıkıyorum. Çanakkaleye varmamıza 2 saat kala yarışın, hava koşulları
sebebiyle pazartesi gününe ertelendiğini öğreniyorum. İlk kararım, Pazartesi gününe
kadar Çanakkalede kalmak. Daha sonra, kimseyi tanımadığım Çanakkale’de 3 gün
vakit geçiremeyeceğimi düşünerek, brifingden sonra İzmir’e dönüp, Pazar akşamı tekrar Çanakkale’ye gelmeye karar veriyorum.
Brifing sırasında sporcular, daha önce de kötü hava
şartlarında yarışın yapıldığını söylüyor ama yönetim, asıl tehlikenin yüzmekten ziyade,
dalga boyundan dolayı, tekneye çıkmak isteyen yüzücülere teknelerin yaklaşamayacak
olması diyor. Yarışanların yarısının güçlü akıntı sebebiyle kıyıya tekneyle
geldiği düşünülürse bu ciddi bir sıkıntı olabilir.
Orada bulunan sporcuların hiçbirinin geri dönmeye niyetli
olmadığını fark edip tekrar tekrar fikrimi değiştirmeme rağmen, geldikten 3 saat
sonra, çantamda yarış için verilen bonem, t-shirtüm ve sahip olduğum en pahalı havlumla, yarışa katılmamak üzere
İzmir’e dönüyorum.
Pazar günü Sports
International’ın terasında güneşlenirken kurtlanıyorum. Bu yarışa katılmayı bir
yıl daha bekleyemeyecek kadar çok istediğimi fark ediyorum. Son kez Çanakkale
Rotary’yi arayıp, yarışın iptal edilme ihtimali olup olmadığını öğrendikten sonra
yola çıkıyorum.
Yarış sabahı Çanakkale de pırıl pırıl bir hava var. Sabah
Eceabat’a iki feribot kalkacak deniyor ama geçen yıla göre katılımın neredeyse
yarı yarıya düşmüş olması sebebiyle tek feribot rahat rahat yetiyor.
Start düdüğü çaldığında önceden belirlediğim stratejime bağlı
kalarak uzun bir süre kıyıda kalarak kalabalığın uzaklaşmasını bekliyorum. Geçen
yıl yaptığım gibi hangi noktadan suya girsem, nerede yüzmeye başlasam diye
oyalanmadan koşarak suya girip hemen yüzmeye başlıyorum. Bu sefer dosdoğru
antene… Geçen yıl ki 1.38 lik süremi doğru kerteriz noktaları ile 20 dakika kısaltacağımı düşünüyorum.
Önce anteni, sonra bayrak direğini kerteriz almama rağmen
yüzerken hep bir endişem var: bayrak direğine erken yönelirsem akıntı beni
boğazın ağzına atmadan boğazın orta yerine ulaşamayacağım. Çanakkale Boğaz
yarışına ilk kez katılan sporcuların ilk öğrendiği “Boğazın Eceabat kıyısında yazan
Dur Yolcu yazısı hizasına geldiğinizde finiş noktasının karşısında olmalısınız”
dır. Hiç oyalanmadan yüzmeme rağmen arkamda “Dur Yolcu” yazısını gördüğümde
hala finish alanının tam karşısında olmadığımı, boğazın çıkışına daha yakın
olduğumu sanıyorum. Suyun içinde, açık suda, kerteriz almak bu yüzden zor. Bulunduğunuz
yerden hangi noktaya baksanız tam karşısında olduğunuzu sanıyorsunuz.
Bir yandan geçen yıldakinden çok daha disiplinli yüzdüğümü,
bu yüzden geçen yıl başardığım bir şeyi bu yıl başaramama ihtimalim olmadığını
kendime sık sık hatırlatarak elimden geldiğince hızlı yüzmeye devam ediyorum. Stat
direklerini kerteriz alarak yüzmeye başladığımda hala doğru yerde olmadığımı
sanırken finish alanına doğru yüzmeye çalışan iki kişi geliyor yanıma. Önce finish
alanı için erken olduğunu düşünüyorum. Kısa bir süre sonra geç bile kaldığımı anlayarak hedefi direk finish e çeviriyorum.
Bana göre bu yarışın en hayal kırıklığı yaratan kısmı, gücünüzün yavaş yavaş tükenmeye başladığı
son 100m de akıntının sizi açığa atması. O son 100 metre ne kadar çırpınırsanız
çırpının bir türlü karaya varamıyorsunuz. Dalganın ve rüzgarın olmadığı bu
yarış geçen yıla göre o kadar kolay, o kadar kısa sürede bitiyor ki, Çanakkale Boğazı ile ilgili tüm ezberimi bozuyor.
Dalgalı ve dalgasız denizde Çanakkale boğazı için yarış stratejisinin tamamen farklı olduğunu görüyorum. Kıyıdan yüzenlere baktığımda finish alanının fazla sağında kaldığımızı fark ediyorum. Kıyıdan yarışı izleyen bir arkadaşım sudan ilk çıkanların finish e sol taraftan geldiğini, daha sonra gelen herkesin sağdan geldiğini söylüyor. Sağdan çıkanlar akıntının gücünü kestiremeyip yayı gerektiğinden daha geniş alanlar. Ne var ki suya tekneyle çıkanlar, akıntının gücünü küçümseyip yayı gereğinden dar alanlar. Herkesin kendi güç ve hızına göre çizmesi gereken yay farklı olacaktır. Bunun için doğru kararı vermek ancak tecrübe ile mümkün.
Dalgalı ve dalgasız denizde Çanakkale boğazı için yarış stratejisinin tamamen farklı olduğunu görüyorum. Kıyıdan yüzenlere baktığımda finish alanının fazla sağında kaldığımızı fark ediyorum. Kıyıdan yarışı izleyen bir arkadaşım sudan ilk çıkanların finish e sol taraftan geldiğini, daha sonra gelen herkesin sağdan geldiğini söylüyor. Sağdan çıkanlar akıntının gücünü kestiremeyip yayı gerektiğinden daha geniş alanlar. Ne var ki suya tekneyle çıkanlar, akıntının gücünü küçümseyip yayı gereğinden dar alanlar. Herkesin kendi güç ve hızına göre çizmesi gereken yay farklı olacaktır. Bunun için doğru kararı vermek ancak tecrübe ile mümkün.
Dalgasız deniz, tüm sporcular için, derecelere 10
dakikalık iyileşme olarak yansıyor. Sarı dubaların solundan geçmeden direk
antene yüzmek ise benim dereceme 34 dakika olarak yansıyor. Bu yıl Çanakkale
Boğazını, durgun havanın da etkisi ile 1 saat 04 dakikada geçiyorum.