Maratonun
tarihçesi, M.Ö. 490 yılındaki Perslerle Atinalılar arasındaki savaş sonrası
efsaneye kadar uzanır. Efsaneye göre savaş sonrası Philippides adlı bir asker
Attika’da ki Maratondan Atina’ya kadar koşar ve “Sevinin kazandık” dedikten
sonra Atina’nın pazaryerinde ölür. İlk maraton
koşusu 1896'da, Atina'da yapılan Olimpiyat Oyunları'nda, bu efsanevi koşucunun
anısına düzenlenir.
Triatlon ise ilk kez 1902 yılında Fransa’ da koşu-bisiklet ve kanodan oluşan 3 ayrı spor disiplininin birleştirilmesi ile ortaya çıkar.
1904 yılında triatlon adı uzun atlama, gülle atma ve 91,5m
(100yrd) koşudan oluşan bir disiplinin ifadesi olarak ilk kez yaz olimpiyatlarında
kullanılır. 1920li yıllarda yüzme, bisiklet, koşu disiplinlerinden oluşan son
halini alır.
Peki ya ultra
maratonun tarihi ne kadar geriye gider? İlk uzun mesafe koşusu şampiyonu Ur’lu
Shulgi’dir diyor Samuel Noah Kramer “Tarih Sümer’de Başlar”* adlı eserinde. “Sümer
ve Akad’ın en ünlü krallarından biri, üçüncü Ur Hanedanlığı’nın kurucusu
Ur-Nammu’nun oğlu, yaklaşık yarım yüzyıl hüküm sürmüş olan Shulgi’dir.
Gerçektende Shulgi’nin bütün kadim dünyanın en seçkin ve etkin hükümdarlarından
biri olduğunu söylemek abartı değildir; olağanüstü bir askeri lider, titiz bir
yönetici, yorulmak bilmez bir tapınak kurucusu ve kültür hamisi olarak ün
salmıştır.”
Yaşına hürmetim
sonsuz, ancak demeden edemeyeceğim, bizim gibi az çatlak. Zira savaş döneminde
haber taşıma görevini yerine getirme amacıyla 40km koşan ulakların tersine
Shulgi görev ya da mecburiyet için değil şampiyon koşucu olarak ad ve ün
kazanma isteğiyle tamamen keyfi koşuyor. (Hoş, biz ünlü olma beklentimiz bile
yokken koşuyoruz!)
Adım uzak günlere
erişsin, (insanların) ağzından düşmesin diye,
Ünüm ülkenin her
yanına yayılsın diye,
Bütün ülkelerde
övüleyim diye,
Ben, koşucu, gücümü
topladım, yola koyuldum,
Nippur’dan Ur’a,
Yolu bir çift saatlik
(mesafe) gibi aşmaya karar verdim,
Yorulmak bilmez bir aslan
gibi şahlandım,
Belime bir kuşak(?) sardım,
Yılandan kaçan telaşlı
bir güvercin gibi açtım kollarımı,
Gözlerini dağa dikmiş
bir anzu-kuşu gibi açtım dizlerimi.
Sümer rönesansı olarak bilinen dönede
Nippur Irak’ın güney doğusunda bulunan Afak kenti, Ur ise yine Irak’ın güneyinde
bulunan Tell el-Muqejjir şehrinin yerine kuruluydu. Sümerlilerde
“çift saat” lik mesafe 10km ye denk düşüyor. Shulgi şiirinde Nippurdan Ur’a
onbeş “çift saatlik” (mesafeyi- yaklaşık 150km, yalnızca bir “çift saatlik” miş
gibi aldığını söyler. Kalabalığın alkışları arasında Ur’a varınca, müzik ve
şarkılar eşliğinde Sin’in ünlü tapınağı Ekişnugal’e pek çok kurban sunar.
Ülkeye yerleştirdiği kentler(in sakinleri) etrafımı sardılar,
Karakafalı halkım, koyunlar kadar çok, şaşakaldılar bana.
Sığınağına gitmek için acele eden dağlı bir çocuk gibi,
Utu geniş ışığını insanların evlerinin üstüne saçtığı zaman,
Ekişnugal’e girdim,
Sin’in evini, koca ahırı bollukla doldurdum,
Öküzleri boğazladım orada, koyunları çoğalttım,
Davullar tefler çınlattı ortalığı,
Tatlı, tigi-müziği çalındı orada.
Sarayında dinlenip, yıkanıp, yemeğini yedikten sonra şiddetli
dolu yağmasına karşın Nippur’a geri döner ve böylece eşeş bayramını aynı gün
hem Nippur’da hem de Ur da kutlayabilir:
Ben Shulgi, her şeyin çoğaltıcısı, ekmek-sunusunu götürdüm oraya,
Bir aslan gibi tahtımdan korku salarak,
Ninegal’in yüce sarayında,
Dizlerimi ovaladım, tatlı suda yıkadım,
Oturdum, ekmek yedim,
Bir baykuş (ve) bir şahin gibi atıldım,
Zaferle Nippur’a döndüm.
O gün fırtına uludu, rüzgârlar girdap gibi döndü,
Kuzey Rüzgârı, Güney Rüzgârı şiddetle kükredi,
Yedi rüzgârın yanında gökte şimşekler çaktı,
Kulakları sağır eden fırtına toprağı titretti,
Göğün bir ucundan diğerine gürledi İşkur,
Yukarıdaki yağmur aşağıdaki suyla kucaklaştı,
Onun (fırtınanın) küçük taşları, büyük taşları
Sırtımı kamçıladı.
(Ama) ben, kral, korkmadan, yılmadan,
Genç bir aslan gibi fırladım,
Bozkırdaki eşek gibi ileri atıldım,
Yüreğim sevinçle dolu bütün yolu koştum,
Tek başına giden sıpa gibi yarıştım,
Utu (gibi) yüzümü eve çevirip,
Onbeş “çift saatlik” yolculuğu tamamladım.
Yardımcılarım (hayretle) bana baktılar,
Eşeş bayramlarını (hem) Ur’da (hem de Nippur’da) aynı gün kutlarken ben
Nippur’da kutsal eşi doğurgan tanrıça İnanna ile birlikte
güneş tanrısı Utu’yla ziyafete oturur.
Kardeşim ve dostum, yiğit Utu ile,
An’ın kurduğu sarayda bira içtim,
Ozanlarım benim için yedi tigi ilahisi söyledi,
Karım bakire İnanna, kraliçe, gök ve yerin bereketi,
Onun (sarayın) ziyafetinde yanına oturttu beni,
Kendi kendime (şöyle diyerek) gururlandım:
“Her nereye kaldırırsam gözümü,
benimle oraya geleceksin,
Her nereye götürürse yüreğim
beni, orada hoş karşılanacaksın”
*Kramer S.
N. 2002,Tarih Sümer’de Başlar, Ur’lu Shulgi: İlk Uzun Mesafe Koşusu Şampiyonu, s.340-345,