30 Ocak 2012 Pazartesi

Usta Tamirci

Kahve almak için mutfağa girdiğimde ağabeyim çöp öğütücüsüne bir şey düşürmüş olabileceğini, makinenin çalışmadığını söylüyor. Daha önce benim öğütücüme düşen çay kaşığını makine minik bilyeler şeklinde öğütmüş, görevini başarıyla tamamlayan öğütücü bir daha çalışmamıştı. Geçmiş deneyimlerime dayanarak “yok diyorum çalışmıyorsa başka bir sebebi vardır, henüz öğütülmüş madeni bir şey yok makinenin içinde”. Elime tahta bir kaşık alıp makinenin orasını burasını kurcalarken ağabeyim içinde ki kaşığı görüyor. Kaşık eğilerek makinenin bıçaklarını kilitlemiş. Bıçak ne sağa ne de sola dönebiliyor.

Lavabonun içinden kaşığı alma girişimleri boşa çıkınca Kanat hala yukarıda uğraşadursun ben lavabonun altını boşaltıyorum. Tüm deterjanları, çöp torbalarını, elektrikli aletleri çıkarıp, onların yerine ben giriyorum. Beni elimde kargaburunla makinenin sağını solunu kurcalar görünce soruyor:
—Ne yapacaksın?
—Makineyi sökeceğim
—Neresini sökeceğini biliyor musun?
—Sökülebilecek yerlerini sökeceğim
Cevap ben bu işten anlamıyorum diyor ama olaya girişmekte ki hızım ve kendime güvenir halim ağabeyimi ikna etmiş olmalı. Kendi evimde her gün bozuk bir makineyi tamir etmiyorum ama bende, ortada başka gönüllü olmadığında, nerden geldiği bilinmeyen bir ben-yaparım-diye-öne-fırlama geni var.

Ağabeyim bana ne işe yarayacak onu sökmen anlamıyorum diye sorarken ben karşıma çıkan ilk vidayı sökmeye koyuluyorum. Evet, ne yaptığımı bilmiyorum ama bu iş başka nasıl olur ki? Bu kaşığı yukarıdan çekip çıkaramıyorsak aşağıdan çıkaracağız. Bende aşağıda gördüğüm vidaları söküyorum. 3. vidayı da söktükten sonra lavabonun tepesinden bakan ağabeyim yanlış yeri söktüğümü, bıçağın çok daha aşağıda olduğunu söylüyor. 3 vidayı da yerine takıp daha aşağıda yeni vidalar bulmaya çalışıyorum. Bu sefer 6 minik vida buluyorum. Daha zor çünkü arkadaki 3 vidaya makinenin büyüklüğü ve sabit kablolar yüzünden ulaşamıyorum. Kanat gidip gelip "geri takabilecek misin?" diye soruyor. "Söktüğüm gibi takarım ne var ki bunda" diyorum daha önce böyle bir aleti sökmemiş olmanın cehaletiyle. Ağabeyim böyle şeyleri ellemediğini, ellediğinde elinde kaldığını, en son tuvaleti tamir etmeye kalktığında evi su bastığını anlatıyor. İçimden “iş tuvalet olsaydı ben de girişmezdim” diyorum. Bu lavabonun altında yatabilmemi sağlayan tek şey çok temiz kokuyor olması. Şimdilik…

Bütün vidalar çıkıp da öğütücü aşağı düşünce kaşık görünüyor. Kaşığı almak çok kolay oluyor ama öğütücü çok ağırmış. Kanat “bunu tekrar yerine takabilecek misin?” diye sorarken bir bildiği varmış belli ki. Takabilmem için birinin öğütücüyü yukarı kaldırması gerekiyor ama o ikinci kişi benimle aynı anda lavabonun altına sığmaz. Bulabildiğim bezler ve içi boş deterjan kutuları ile elimden geldiğince yükseltip vidaları teker teker takıyorum. Takarken bir şeylerin yanlış olduğunun farkındayım, bunu önce yerine oturtup sonra vidaları takmak gerekmez miydi? Burası kokmaya başladı, hiç ellemediğim bir yerden su sızıyor, kabul etmesi zor ama şakülü kaydı bu öğütücünün, lavabonun altında yatıyor olmak artık başta ki kadar mutlu etmiyor beni… Ağabeyim rahatlıktan mı endişeden mi bilinmez salona uyumaya gidiyor.

İşim bitince korkudan hiç bir şeyi ellemeden, çalışıp çalışmadığını kontrol etmeden, suyu bile açmadan öylece bırakıp dönüyorum salona. Ağabeyim uyanınca “oldu mu?” diye soruyor. “Denemedim” diyorum, “öğütücü yerine tam oturmadı, vidaları iyi sıkamadım, ellemediğim bir yerden su sızıyor” demiyorum.

İçeri gidiyor, bana seslenmesi sadece bir kaç saniye sürüyor. “Nur, sular akıyor bundan!” Hafif bir sızıntı için ne iddialı bir ifade! Ne var ki çöp öğütücünün her yanından aşk çeşmesi gibi sular aktığını görmek beni dehşete düşürüyor. Bu kadar kötüsünü ben de beklemiyordum. Artık bir tamirci çağırma vakti geldiğini düşünürken Kanat öğütücüyü söktürüp yeniden taktırıyor bana. “Ne kadar ağır o biliyor musun sen????” Elime kargaburunu alıp hiç sesimi çıkarmadan söküyorum. İkinci kez sökmek öğütücünün yapısını daha iyi anlamamı sağlıyor. Yine de akan su miktarına bakarak hala bu işin çözüleceğine inanmıyorum. Tamircinin “nasıl geldi bu alet bu hale” diye sorduğunda ikisininde kaşlarını kaldırarak alaycı alaycı bana bakmayacağını bilsem çözümü biliyorum benL

Bundan daha iyisini yapamam deyince kadar her bir ayrıntı ile uzun uzun uğraşıyorum. Su sızan yerde ki kelepçeyi açıp su damacanasındaki pompa mantığı ile tekrar takıyorum. Bu meşakkatli iş sırsında Kanat mutfakta ders çalışan ve başından beri beni izleyen Matthew’a “bak” diyor “halan usta bir tamirci, çöp öğütücümüzü tamir ediyor. “oo evet görüyorum” diyor 7 yaşında ki yeğenim ciddiyetle kafasını sallayarak “tamir ediyor ve öğütücünün her yerinden sular geliyor”

1.5 saat süren ilk sökme takma girişimime karşılık ikincisi sadece 40 dakika sürüyor. Üstelik bu sefer her şey olması gerektiği gibi çalışıyor. Tanrım! Ben gerçekten ustalaşıyorum.